straight
sit up straight
(English - Turkish Dictionary) :
dik oturmak.
straight
(English - Turkish Dictionary) :
s. 1. doğru; düz: straight road düz yol. straight line düz çizgi. 2. doğru, yalan olmayan: a straight answer doğru bir cevap. 3. peş peşe, arka arkaya: five straight wins peş peşe beş galibiyet. 4. aralıksız, fasılasız, ara vermeden: They´ve been working for eight hours straight. Sekiz saattir aralıksız çalışıyorlar. 5. sek (içki). 6. ciddi (bakış). 7. k. dili eşcinsel olmayan. z. 1. tam; doğru, düz: Look straight in front of you! Tam önüne bak! Go straight ahead. Dümdüz git. 2. doğru, hiçbir yere sapmadan: He went straight to his office. Doğru bürosuna gitti. 3. hemen: He got straight to the point. Hemen konuya girdi. 4. doğru dürüst, doğru, iyi: I can´t think straight right now. Şimdi doğru dürüst düşünemiyorum.
straight ahead
(English - Turkish Dictionary) :
dosdoğru, dümdüz.
straight from the horse´s mouth
(English - Turkish Dictionary) :
en yetkili ağızdan öğrenilmiş.
straight from the shoulder
(English - Turkish Dictionary) :
dobra dobra, hiçbir şey saklamadan (konuşmak).