İnsanbilim.
İnsanbilim.
( Philosophische Wörterbuch) :
(Os. İlm-i beşer, Fr., Al. Anthrorologie, İng. Anthropology, İt. Antropologia). İnsan bilgisi... Genel olarak insan fenomenini incelemek insanbilimin konusudur. İnsanbilim felsefesi XX. yüzyılda meydana çıkmıştır. Ama insan denilen varlık daha XVIII. yüzyılda ayrı bir inceleme konusu olmaya başlamıştı. Linne, Camper, Buffon, Blumenbach, Flourens vb. gibi bilginler insanın doğasını, anatomisini, tarihini incelemişlerdir. Sözcük, ilkin 1855 yılında Quatrefages tarafından ileri sürülmüştür. 1859 yılında da Broca bir antropoloji derneği kurarak inceleme alanı genişletti. Ama bütün bunlar insanı zoolojik bir yapı olarak ele alıyorlardı, onun asıl varlığını meydana getiren toplumsal yanını göremiyorlardı. Eytişimsel özdekçiliğe gelinceye kadar insanın gerçek varlığı belirtilememiş ve insanı insan eden temel etken açıklanamamıştır. XX. yüzyılın ilk yarısında oluşan insanbilim felsefeleri de metafizik yapılıdır ve bilimdışı varsayımlarla oyalanmaktadır. Bunların en tipik örneği olan Alman düşünürü Marx Scheler (1874-1928), ilk olarak, Frankfurt üniversitesinde verdiği derslerde insanın kendiliğini araştırmaya başladı. Ölümünden birkaç ay önce bitirdiği İnsanın Dünyadaki Yeri adlı yapıtında insanın kendiliğinde (mahiyet olarak) ne olduğunu inceledi. İnsanbilim felsefesinin konusunu şu soru açıklar: İnsan nedir ve nasıl oluşmuştur?.. Max Scheler, bu soruyu şöyle karşılamaktadır: İnsan, ne madde ne de ruhtur. Düşünce (ruh) insanla başlamıştır. insandan önce yoktu ki insanı meydana getirsin. Madde insandan önce de vardı ama, insana özgü bir şey değildir ki insanı meydana getirsin. İnsana özgü olan ve insandan başka hiç bir varlıkta bulunmayan tek şey geist'tir. Geist; aklı, ide bilincini, kendiliğindeliğe yönelen bir algıyı (mahiyet idrakini) ve iyilik, sevgi, pişmanlık, acımak, saygı gibi heyecan aktlarını kapsayan bir ilkedir. İnsanlaşma olgusunu geist sağlar. İnsanlaşma olgusu, kendi kendisini aşmayla gerçekleşmiştir. İnsan, kendisine ve dünyaya üstün olan tek varlıktır. İnsanlaşmayı sağlayan geist, evrimsel bir gelişme sonucu değildir. Evrimsel gelişme doğaya uygun bir çizgide yol alır. Oysa geist, doğayla çatışmadığı halde, doğaya karşıt bir yapıdır. Geist'le doğa, tam bir karşıtlık içinde, birbirlerini tamamlarlar. Doğayla geist arasında bir kavga değil, geist'in pek ince bir ustalıkla düzenlediği karşılıklı bir ilgi vardır. Bununla beraber geist, sessizce ve ustaca doğayı vurabilir, yenebilir, değiştirebilir. Yaratıcı ve yıkıcı güçler bilinçli bir irade tekniğine dayanırlar. İşte geist, hayvanda hiç bir zaman meydana gelemeycek olan bu şeyi, bilinçli irade tekniğini, sessizce düzenleyerek insanda meydana çıkarır. Geist, bir zekâ gücü değildir. Zekâ, geistin kapsadığı pek geniş anlamın pek küçük bir parçasıdır. Hayvansal beyin, sonsuza kadar gelişerek insan zekâsını aşsa da geist'i doğuramaz. Çünkü geist, maddesel bir gelişme değil, maddesel gelişmelerin pek özel olarak birbirlerini etkilemeleri sonunda beliren ve belirmesi pek özel koşullara bağlı bir düzen aktıdır (eylem). Geist'in bir varlıkta meydana çıkması sağlayan eylem merkezi de kişiliktir (şahsiyet). Gesit, töresel bir güç de değildir. Çünkü töresel eylemler, geist'in kapsadığı pek büyük anlamın pek küçük bir parçasıdırlar. Herhangi bir eylemin meydana gelmesi için bir enerji gerekir, geist güçsüzdür ve böylesine bir eylemi meydana getiremez. Geist, ne bir enerji meydana getirebilir ne de meydana gelmiş bir enerjiyi yok edebilir. Bu bakımdan da geist'in töresel bir eylem olabileceği düşünülemez. Geist, pek açık olarak bir madde olmadığı gibi bir ruh da değildir. Çünkü tinsel varlık, kendi kendisini gerçekleştiremez. Ruh, obje haline getirilip incelenebilir ve nitekim incelenmektedir. Ancak biz, bütün tinsel olayları geist'imizle obje haline getirebiliyoruz. Geist'imiziyse, başka bir geist'imiz olmadığından, obje haline getirip inceleyemeyiz. Geist, ruh olsaydı, bütün tinsel olaylar gibi, obje haline getirilip incelenebilirdi. Biz, geist'imizin merkezi olan kendi kişiliğimizi objeleştirip inceleyemediğimiz gibi başkalarının kişiliklerini de inceleyemeyiz. Bundan da zorunlu olarak şu sonuca varılır ki ideler (ruh), eşyadan sonra değil ancak eşyayla birlikte ve eşyanın gerçekleşmesini (objeleşmesini) sağlayan geist aktıyle meydana gelmişlerdir. Ruh, insanla birlikte meydana gelmiştir. Öyleyse evrensel bir ruh (Tanrı) düşüncesi, kendiliğinden (in adjecto) çelişik bir düşüncedir... İnsanın kendiliğini inceleyen insanbilim felsefesi Nicolai Hartman (1882-1950), Arnold, Gehlen gibi düşünürlerce geliştirilmiştir. Örneğin Alman profesörü Arnold Gehlen, ortak bir atadan geldikleri halde insanla hayvan arasında bir kendilik ayrılığı bulunduğunu ileri sürmektedir. İnsanda bir hayvanlık vardır ama insan denilen varlık bu hayvanlığını sınırını aştıktan sonra başlar. Hayvanın her organı bir çevreye uymadır, insanın hiç bir organı çevreye uyma değildir. Devekuşu step için, şempanze orman için, yapılmıştır, insansa her yerde yaşayabilir. Buz çağı hayvanlarının hepsi tüylüdür, buz çağı insanıysa tüylü değildir. İnsanın yaşamı, hayvan gibi çevreye uymakta değil çevreyi kendisine uydurmakta gerçekleşir. Beyin ve el, insanı bütün özel durumlar karşısında özgür kılmıştır. İnsan çevresinin koşullarını değiştirebilir, doğayla savaşabilir ve doğayı yenebilir. Hayvan aletsiz yaşayabildiği halde insan aletsiz yaşayamaz. Öyleyse insan, doğayla değil, kültürle bağlantı halindedir. Kültür, zekâyla değiştirilebileen bir doğa, yeniden ve insana göre yapılan bir doğadır. bkz. İnsan, İnsanbilimcilik.