SÂLİH
Amel-i Sâlih
(Glossario islamica) :
İyi amel, yararlı iş. Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği iş, ibâdet.Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:Erkek ve kadından her kim mü'min (îmânlı) olarak amel-i sâlih işlerse, işte onlarCennet'e girerler, orada hesâbsız olarak, rızıklandırılırlar. (Mü'min sûresi: 40)Bir kimse, zulm yâni günah işleyip, sonra tövbe eder amel-i sâlih işlerse, Allahü teâlâtövbesini elbette kabûl eder. (Mâide sûresi: 39)Rabbine kavuşmak isteyen bir kimse, amel-i sâlih, işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortakkoşmasın. (Kehf sûresi: 110)Amel-i sâlih, İslâm'ın beş rüknü, direğidir. İslâm'ın bu beş temelini, bir kimse hakkı ilekusûrsuz yaparsa, Cehennem'den kurtulması kuvvetle umulur. Çünkü bunlar aslında sâlih işlerolup, insanı günahlardan ve çirkin şeyleri yapmaktan korur. Nitekim , Kur'ân-ı kerîmdeAnkebût sûresi kırk beşinci âyetinde meâlen; "Kusursuz kılınan bir namaz, insanı kötü,çirkin işleri işlemekten korur" buyruldu. (İmâm-ı Rabbânî).İnsan kabre konulduğunda dünyâda iken yaptığı amel-i sâlihleri güzel sûrette, güzel kokuluve güzel elbiseli olarak yanına gelir. "Beni bilmez misin?" der. O da der ki: "Sen kimsin ki,Allahü teâlâ seni benim şu garîb olduğum zamanda bana ihsân eyled i." O da der ki: "Ben seninsâlih amelinim (işlerinim). Korkma, mahzûn olma! Biraz sonra Münker ve Nekîr meleklerigelirler ve sana süâl ederler. Onlardan korkma!" der. (İmâm-ı Gazâlî)
SÂLİH
(Glossario islamica) :
İyi insan. Dünyâya kıymet vermeyen, îtikâdı doğru olup, Allahü teâlânın rızâsını, sevgisinikazanmak için çalışan müslüman.Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:Sizden biriniz ölüm (alâmetleri) gelip de: "Ey Rabbim! Beni yakın bir zamâna kadargeciktirsen de, sadaka versem ve sâlihlerden olsam" demeden önce, size rızık olarakverdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) harcayın. (Münafikûn sûresi: 10)Sâlih kullarım için, Cennet'te, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbirinsanın gönlünden geçirmediği bir takım nîmetler hazırladım. (Hadîs-i kudsî-Et-Tergîbvet-Terhîb)Ümmetimin sâlihlerinin Cennet'e girmeleri, namaz ve oruçları sebebiyle değil,cömertlik, müslümanlara karşı kalblerinde kötülük beslememeleri ve müslümanlaranasîhatleri sâyesindedir. (Hadîs-i şerîf-Dâre Kutnî)Sâlihlerle sohbette berâber olunuz. Onlar, dünyâ hazîneleridir. Onlarla berâber olmak, ebedîseâdetin anahtarıdır. ( Câfer-i Huldî)Kim cennetliklerden olmayı isterse, sâlih kimselerle berâber olsun. ( Hâris el-Muhâsibî)Sâlihlerin hizmetinde bulunan kimse yükselir. Allahü teâlânın kendisini sâlihlere hürmetetmekten mahrum ettiği kimse, insanlardan gelen sıkıntılara mübtelâ olur. (Ebû MidyenMağribî)Allah'ım! Arzularımızın düşüklüğünden, kötülüğünden, amellerimizin noksanlığından,ecelimizin yaklaşmasından, sâlih kullarının aramızdan ayrılmasından sana sığınırız. (Abdullahbin Gâlib)
SÂLİH ALEYHİSSELÂM
(Glossario islamica) :
Semûd kavmine gönderilen peygamber. Nûh aleyhisselâmın oğullarından Sâm'ınneslindendir. Hazret-i Âdem'in on dokuzuncu kuşaktan torunudur.Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Biz Semûd kavmine kardeşleri Sâlih'ipeygamber olarak gönderdik... (Hûd sûresi: 61)Semûd kavmi, gönderilmiş olan peygamberlerini (Sâlih aleyhisselâmı) yalanladılar.Onların (nesebde soyda) kardeşleri olan Sâlih aleyhisselâm onlara dedi ki: "Allahüteâlâdan korkmaz mısınız ki, O'na şirk (ortak) koşarsınız. Ben, Allahü teâlâdan sizegönderilen emin bir peygamberim. Şimdi Allahü teâlâdan korkun. Size bildirdiğim, O'nunemir ve yasaklarında bana itâat edin. Bunun için sizden ücret istemem. Bilin ki, benimücretim ancak âlemlerin Rabbi Allahü teâlânın üzerinedir." (Şuarâ sûresi: 141-145)Sâlih (aleyhisselâm) ve onunla olan mü'minlere necât (kurtuluş) verdik. Onlar küfür vegünâhtan sakınırlardı. (Neml sûresi: 53)Hûd aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Âd kavmi helâk olduktan sonra,felâketten kurtulanlardan olan Semûd, berâberindekilerle birlikte Şam ile Hicâz arasındaki Hicrdenilen yere giderek yerleştiler. Semûd'un torunları tekrar Âd kavminin he lâk edildiği yerleregittiler. Dağlardaki kayaları oyup evler yaptılar. Allahü teâlâ onlara çok mal verdi. Zamanladaha da çoğalarak bağlar, bahçeler ve köşkler yaptılar. Her türlü nîmetler içinde bulunupazgınlığa, taşkınlığa saptılar. Taşlardan yaptıkları putlara taptılar. Allahü teâlâ, küfür veazgınlık içinde bulunan Semûd kavmine Sâlih aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Sâlihaleyhisselâm onları putlara tapmaktan ve azgınlıklardan sakındırdı. Allahü teâlâya îmân veibâdete dâvet etti. Nûh aleyhisselâmın dînini tebliğ etti. Sâlih aleyhisselâma az sayıda kimse tâbiolup, diğerleri yalanlayıp karşı çıktılar. Semûd kavmi, Sâlih aleyhisselâmı, büyülenmiş yalancıve büyüklenen diye ithâm etmelerine rağmen Sâlih aleyhisselâm yılmadan, t atlı bir dille kavminiîmâna dâvete devâm etti. İnanmadıkları takdirde, şiddetli azâbla korkuttu. Fakat Semûdlularonun dâvetini kabûl etmediler. Allahü teâlâ, Semûd kavminin küfür ve taşkınlığı sebebiylekadınlarını kısır bıraktı. Ağaçlar kuruyup meyve vermedi. Hayvanlar yavrulamaz oldu.Bu durum karşısında Semûd kavmi Sâlih aleyhisselâma karşı hakâret etmeye başladılar.Ölümle tehdîd ettiler. Eğer hakîkaten peygamber isen mûcize göster dediler. Mûcize gösterdiğitakdirde inanacaklarını söylediler. Kayadan bir deve meydana gelmesini istediler. Deveolmasını istedikleri kaya büyüyüp gebe bir deve şekline döndü. Deve yavruladı. Bu mûcizeüzerine bâzı Semûdlular îmân ettiler. Devenin memesinden akan sütten Semûdlular bütünkaplarını doldurdular. Daha sonra Semûdlular deveyi öldürdü ler. Sâlih aleyhisselâma karşıdüşmanca tavır takındılar. Eğer hakîkaten peygamber isen bize vâd ettiğin azâbı getir dediler.Bir takım acâib hâller görmeye başladılar. Devenin bastığı yerden kan fışkırdığını, ağaçlarınyapraklarının kızardığını, kuyularındaki suyun kan kırmızısı, yüzlerinin de sapsarı olduğunugörüp birbirine haber verdiler. Allahü teâlâ Sâlih aleyhisselâma vahy edip, kendisine inananlarlao beldeyi terk etmelerini ve kısa zamanda şiddetli azâbın geleceğini bildirdi.Sâlih aleyhisselâm kendisine inanan 4000 kişi ile birlikte o beldeyi terk ettiler. Semûdlularınyüzleri kana boyanmış gibi kırmızı oldu. Daha sonra simsiyah oldu. Allahü teâlâ Cebrâilaleyhisselâma Semûdluları bir sayha (korkunç gürültü) ile helâk et mesini emir buyurdu. Birsabah vakti azâb sayhası Semûd kavmini yakalayıverdi. Cebrâil aleyhisselâmın sayhası onlarımuhkem (sağlam) binâlarda helâk etti. Sayhanın şiddetinden hepsinin ödleri patlayarak helâkoldular.Sâlih aleyhisselâm, kavminin helâk olmasından sonra kendisine îmân edenlerle birlikteMekke veya Şam taraflarına gitti. Remle'de yerleşti. Mekke-i mükerremede vefât edip Kâbe-imuazzama yanında defnedildi. (İbn-ül-Esîr, Râzî, Taberî, Nişâncızâde)
Sâlih Amel
(Glossario islamica) :
Allahü teâlânın beğendiği iş. (Bkz. Amel-i Sâlih)İnsanoğlunun, yaptığı sâlih amelleri gözünde büyüterek bir hayli ibâdet yaptığını, ibâdet vetâat husûsunda durumunun iyi olduğunu düşünerek, günahlarını unutmaktan sakınması gerekir.Çünkü bunda, amellerin onu şımartması ve işlediği günahların azâbı ndan emin olması vardır.Böyle bir durum ise tehlikelidir. (Ahmed bin Âsım Antâkî)
Selef-i Sâlihîn
(Glossario islamica) :
Hicrî ilk asrın müslümanları. Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiînin büyükleri.Zamânımız tarîkatçileri, câmilerde mevlid cemiyetleri, ilâhîler, mersiyeler okutuyorlar.Tekkelerde çalgı, tanbur dinliyorlar. Bunlar gibi nice bid'atleri, dinde olmayıp, sonradan dînesokulan şeyleri tarîkatin îcâbı olarak yapıyorlar, dünyâya düşkün olanlarla, fâsıklarla (açıktangünâh işleyenlerle) birlikte bulunuyorlar. Namazda kavmeye, celseye ve cemâate hattâ Cumânamazına ehemmiyet vermiyorlar. Selef-i sâlihînin zamanlarında böyle şeyler hiç yoktu.Bunların hiçbiri İslâmiyet'te yoktu. (İmâm-ı Rabbânî)Selef-i sâlihînin halefleri (sonra gelenleri) olan Ehl-i sünnet âlimleri zamânımıza kadar, hattâbugün bile yazdıkları kitablarında Selef-i sâlihînin mezhebi olan Ehl-i sünnet îtikâdı (îmân)bilgilerini savunmuşlardır. (Şeyhzâde)Eshâb-ı kirâmdan sonra insanların en üstünleri, Eshâb-ı kirâmı gören ve onların sohbetindeyetişen müslümanlardır. Bunlara Tâbiîn denir. Bunlar bütün bilgilerini Eshâb-ı kirâmdanalmışlardır. Tâbiîn'den sonra insanların en üstünleri Tâbiîn'i gören ve onların sohbetinde yetişenmüslümanlardır. Bunlara Tebe-i tâbiîn denir. Selef-i sâlihînden sonra gelen din adamlarınınarasında sözleri, işleri Resûlullah'ın ve Selef-i sâlihînin bildirdiklerine uygun olup, îtikâdda(îmânla ilgili bilgilerde) ve amelde bunların yolundan hiç ayrılmayan zekî, akıllı ve İslâmiyet'inhududlarını aşmayan bir kimse, başkalarının kötülemesinden korkmaz. (Muhammed Bahît)