ÂHİRET
ÂHİRET
(Glossaire islamique) :
İnsanın ölümü ile başlayan ebedî (sonsuz) hayat. Âhirete îmân, inanılması lâzım olan altıesastan beşincisidir.Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:Kim de mü'min olduğu hâlde âhireti ister ve onun için gereken şekilde çalışırsa, işteonların çalışmaları makbûl olur. (İsrâ sûresi: 19)Dünyâ için, dünyâda kalacağın kadar çalış. Âhiret için orada sonsuz kalacağına göreçalış. Allahü teâlâya, muhtaç olduğun kadar itâat et. Cehennem'e dayanabileceğin kadargünâh işle. (Hadîs-i şerîf-Eyyühel Veled)Sizden öncekiler, âhiret işleri ile uğraşıp, sâdece artan zamanlarını dünyâ işlerineharcarlardı. Siz ise, bugün hep dünyâ işleri ile uğraşıyor, zaman kalırsa âhiret işleriniyapıyorsunuz. (Avn bin Abdullah)Âhireti düşünmek akıllılığın alâmeti, kalbin canlılığıdır. (Ebû Süleymân Dârânî)Bir kalbde, âhiret arzusu çoğaldıkça, dünyâ düşüncesi o kalbden kaybolur. (Ali Müzeyyen)Allahü teâlânın bildirdiği bir âhiret günü bin dünyâ senesi kadardır. Böyle olduğu Hacsûresinde açıkça bildirilmiştir. Niçin bu kadar zaman olduğunu ancak Allahü teâlâ bilir. Çünküâhirette, dünyâda bulunan gece, gündüz, ay ve sene yoktur. (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî)
Âhiret Âlimi
(Glossaire islamique) :
Dünyâlığa, mala, mevkiye kıymet vermeyen, ilim ile dünyâlık elde etmeye çalışmayan,âhireti dünyâya tercih eden, ilmiyle amel eden, işi sözüne uyan, ibâdet ve tâate teşvik eden, ilmiâhiretine faydalı olan tevâzu sâhibi âlim.Denildi ki, şunlar Âhiret âlimlerinin alâmetlerindendir: Haşyet (Allah korkusu), tevâzu(alçak gönüllülük), güzel ahlâk ve zühd (dünyâya rağbet etmemek). (İmâm-ı Gazâlî)
Şehîd-i Âhiret
(Glossaire islamique) :
Bir kimsenin Allah için olan cihâdın hazırlığı esnâsında tâlimlerde veya zulüm ileöldürülmesi veya cihâdda ve eşkıyâ, âsî, yol kesici, gece hırsızla vuruşmada yaralanarak hemenölmeyip bir namaz vakti çıkıncaya kadar yaşayan veya başka yere götürülü p, orada ölen.Âhiret şehîdi.Şehîd-i âhiret, dünyâda yıkanır ve kefenlenirler. Boğularak, yanarak, garîb, kimsesiz olarak,duvar, enkaz altında kalarak ölenler, ishalden, tâûndan, sârî (bulaşıcı) hastalıklardan,lohusalıkta, sar'a hastalığında, Cumâ gecesinde ve gününde, din bil gilerini öğrenmekte,öğretmekte ve yaymakta iken ölenler ve âşık olup, aşkını, iffetini, nâmusunu saklarken ölenler,zulüm ve hapis olunup ölenler, Allah rızâsı için müezzinlik yaparken, dîne uygun ticâretyaparken, helâl kazanıp çoluk çocuğuna din bilgisi öğretmek ve ibâdet yapmaları içinçalışanlar, ölünce şehîd-i âhiret olurlar. (İbn-i Âbidîn)Şehîd-i âhiret olan kimselerin cesedi dağılmaz ve çürümez. Cesedlerin çürümesinde iki âmilvardır. Birincisi, toprağın kendisiyle olan cisimleri temasla kendisine benzetmesi, toprağaçevirmesi. İkincisi, vücudda meydana gelen mikropların cesedi yiyer ek yok etmesi. Şehîd-iâhiret olan kimsenin vücûduna, cesedine toprak nüfûz edip, çürütemediği gibi, cesedin yokolmasına sebeb olan mikroplar da cesede musallat olup yiyemezler. Bu sûretle ceset de aslîhâlini muhâfaza eder. Peygamberler kabirlerinde diridirler. Hayatlarında olduğu gibi, bedenleriher türlü değişiklikten korunmuştur. (S. Abdülhakîm-i Arvâsî)