Sezgicilik.
Sezgicilik.
(Dictionnaire philosophique) :
(Os. Tehaddüsiyye, Fr. Intuitionisme). Bilginin sezgiyle elde edilebileceğini savunan öğretilerin genel adı, özel olarak Bergsonculuk... Sezgi, Doğu ve Batı gizemciliğinin (mistisizm) gerçeğe varma yöntemidir. İslâm gizemciliğinde sezgi yöntemine mükâşefe yöntemi denir. Fransız düşünürü Blaise Pascal'ın şu sözleri bu konudaki genel düşünceyi özetlemektedir: "Gönül sezisi ülkesinin sınırları, us ülkesi sınırlarının bittiği yerde başlar. Saltık gerçeğe usla değil, sezgiyle varılabilir"... Genel olarak sezgicilik öğretileri, sezgiyi (Os. Hads, Fr. Intution) Pascal'ın açısından ele almaktadırlar. Örneğin İngiliz düşünürü William Hamilton'un (1788-1856) sezigicilik öğretisine göre bilinç, nesneleri araçsız olarak ve oldukları gibi kavrar, nesnel gerçeklerin varlığı hiç bir deney ve gözlemi gerektirmez, us bunları sezgi yoluyle tanır... Fransız düşünürü Henri Bergson'un (1859-1941) sezgicilik (entüisyonizm) öğretisine göre bize doğayı doğrudan doğruya kavratacak sezgiden başka hiç bir yol yoktur. Çünkü doğa, yaratıcı evrim (yaratıcı tekâmül) yasasıyle hareket etmektedir. Yaratıcı evrim, nitesel değişmeleri gerektirir, her biçim sürekli olarak başka yeni bir biçimi yaratır (yaratıcı evrim düşüncesine göre nicesel birikme ve değişme yoktur, sadece ve sürekli olarak nitesel değişme vardır. Bergson'un bu görüşü katıksız metafizik bir görüştür ve sonunda bu türlü bir evrimin ruhsal bir güç tarafından yönetilmekte olduğunu savunmaya varır). Bilim bu evrimi hiç bir zaman açıklayamaz. Çünkü bilim, herhangi bir fenomeni, bu evrimsel akışından ayırarak, durgunlaştırarak inceler. Durdurucu bilim sürekli olarak akan evrimi kavrayamaz. Bu akışı kavrayabilmek için bu akışla birleşmek, aynılaşmak gerekir ki bunu ancak sezgi yapabilir. Bilim, zekânın ürünüdür. Zekâ, işe yararlılık yetisidir ve bu bakımdan sadce özdeğe dönüktür. Özdeğin kendiliğini, eşdeyişle saltık gerçeği kavrayamaz. Özdeksel doğa, zekânın durgunluğuna paralel olarak durgundur ve zekânın kendisini kavramasına yatkındır. Oysa asıl doğa, sürekli olarak akmakta olan ruhsal doğadır (ruhî hayat), buysa tek sözle yaşamdır. Yaşam, her an yeni nitelikler meydana getiren yaşam atılımlarıyle (Os. Hayat hamlesi, Fr. Elan vital) akıp gitmektedir. Bu atılımları, yaratıcı güç sağlar. Öyleyse düşüncenin kendisini bu akışın içinde hissetmesi, bu akışla birlikte yaşaması gerekir ki onu sezebilsin. İki türlü bilgi vardır, bilimsel bilgi ve sezgisel bilgi. Saltığın (mutlak) bilgisi ancak sezgisel bilgiyle elde edilebilir (bu ayrım da büyük metafizikçi Aquino'lu Thomas'nın ayrımıdır). Sezgisel bilgi, bilimsel bilgi gibi zekânın işi değil, içgüdünün işidir. "İçgüdüyü söyletebilseydik hayatın bütün sırlarını çözebilirdik". Sezgi, dışsallığa yönelmiş bir içgüdüdür... Sezgicilik öğretileri, öznel idealizmin en belli örnekleridir. Bilime karşıdırlar ve ruhçuluğu önerirler. Kaldı ki Bergson, açıkça, sezgi çekiiminde başarıya ulaşmak için bilime sırt çevirmek gerektiğini savunmakta ve bilimsel bilgiyi sınır dışı bırakmaktadır. Evreni kendi sezgisiyle anlamlandıran nistik sezgicilik, zorunlu olarak tekbenciliğe (solipsizm) varır. Kişisel sezgiyi, örneğin Bergson'un sezgisini, saltık ve gerçek bilim saymak gerekir ki bu da, ya başka bilgileri yadsımak ya da herkesin kendi sezgisine göre sayısız bilgileri kabul etmek sonucunu doğurur. Bu sonuç, bilimsel bilginin nesnelliği gerçeğine karşıdır. Bundan başka, sadece nicesel değişiklikleri kabul leden vülger evrimciler gibi, sadece nitesel değişiklikleri kabul eden yaratıcı evrimcilerin de yanlış yolda bulundukları bilimsel olarak tanıtlanmıştır. Evrim, ne sadece nicesel ne de sadece nitesel olmayıp, nicesel değişmelerin nitesel değişmeleri gerektirdiği bir süreçtir. Bergson'un yaşam atılımları adını verdiği olay, nicesel birikimler sonunda çelişmelerin çözümünden başka bir şey değildir ve ruhsal değil, özdeksel doğada her an olagelmektedir. bkz. Sezgi, İskoçya Okulu.