Varoluşçuluk.


Risultati per "Varoluşçuluk."

Dizionario filosofico

Varoluşçuluk.

(Dizionario filosofico) :
(Fr. Existentialisme). İnsanın kendi varlığını kendisinin yarattığını ileri süren Heidegger'in öğretisi... Alman düşünür Martin Heidegger (1899- ) 1927 yılında, Danimarkalı gizemci düşünür Soeren Kierkegaard'ın (1813-1855) gizemci düşüncelerinden yararlanarak varoluşçuluk (egzistansiyalizm) öğretisini ortaya atmıştır. Varoluşçuluk öğretisi, insanın kişisel anlamını değerlendirmeye ve yaşama sürecinde kendi yolunu kendi seçmesi gerektiğini yasalaştırmaya çalıştığı için Tanrısız bir alanda bile idealizme eğiglimli olanlarca tutulmuş ve hemen bütün dünyaya yayılmıştır. Kısa bir süre içinde iki kampa ayrılmış ve Gabriel Marcel'in (1889- ) önderliğinde Tanrıcı varoluşçuluk, Jean-Paul Sartre'ın (1905- ) önderliğinde Tanrısız varoluşçuluk adını alarak gelişmeye başlamıştır. Karl Jaspers (1883- ), Lev Chestov (1866-1938), Nicolas Berdiaeff (1879-1948) gibi düşünürler bu öğretiyi savunmuşlardır. Varoluşçuluk öğretisine göre evrende kendi varlığını kendisi yaratan tek varlık, insandır. İnsandan başka bütün varlıklar, varoluşlarından önce yapılmışlardır. Daha açık bir deyişle, ağaç ağaçlığını kendisi yapmaz, ama insan insanlığını kendisi yapar. Ancak insandır ki kendisini nasıl yaparsa öylece varolur, değerlerini kendi yaratır, yolunu kendi seçer. İnsan yaşamaya başlamadan önce hayat yoktur, hayata anlam veren yaşayan insandır. Yeryüzünde insana yol gösterecek, kendisinden başka, hiç bir şey yoktur. İnsan, kendi kendisini yarattığı için, özgür ve sorumlu olmak zorundadır. Bunaltı, bu sorumluluğu duymaktır. Ama bu bunaltı, insanı eylemden ayırmaz, tersine, eyleme zorlar... Varoluşçuluk, görüldüğü gibi, nesnel varlığı insansal varlığa, insansal varlığı kişisel varlığa, kişisel varlığı da kişisel düşünceye indirgemekte ve zorunlu olarak idealizme varmaktadır. Bu idealizm, Alman düşünürü Fichte'ninki gibi öznel bir idealizmdir. Heidegger'e göre, "evren, ancak içinde insansal varlık bulundğu oranda vardır". Öyleyse insanın dünya üstünde belirmesinden önce dünya da yoktu. Kaldı ki bu dünya, varoluşçuluğa göre, insan türünün varlığıyle değil tek tek insanların kişisel düşünceleriyle varlaşmaktadır. Bu sonuç da varoluşçuluğu kaçınılmaz olarak tekbenciliğe (solipsizm) götürür ve "kendimden başka hiç bir şey yoktur" saçmasına vardırır. Nitekim varoluşçuluğa göre evren, insan'a karşıdır, mantıksal olarak anlaşılmazdır ve ölüm gibi fizikötesi bir anlaşılmazlıkla son bulmaktadır. Varoluşçu Jaspers'e göre, "felsefe yapmak, ölmesini öğrenmektir". Varoluşçuluğun sorumluluk duygusu olarak göstermek istediği bunalım, gerçekte bu ölüm korkusunun sonucudur. Bu korkuysa insanı ancak kişisel çıkarlarının ve yaşamının eylemine itebilir, başkaca hiç bir olumlu toplumsal ya da bilimsel eyleme itemez. Varoluşçuluk, her bakımdan, tipik bir idealist öğretidir. Varoluşçuluğa göre insan, kendisini nasıl yaparsa öyle olur, eşdeyişle lçiftçi çiftçi olmak istediği için ya da çiftçice düşündüğü için çiftçi olmuştur. Bilim, bu varsayımın tam tersini tanıtlamaktadır; çiftçi çiftçi olduğu için çiftçice düşünür, çiftçice düşündüğü için çiftçi olmuş değildir. İnsan, kendisini nasıl isterse öyle yapamaz, karmaşık dış ve iç koşulların zorunluğuna bağlıdır. İnsanın özgürlüğü bu zorunluğun bilgisine erişerek zorunluğun doğrultusunda gerçekleşir. İnsan, özgürlüğünü varoluşçu anlamda kullanmaya kalkarsa toplumla çatışmaya girer. Nitekim varoluşçular da topluma karşı çıkmakta ve toplumun kişiyi bireyselliğinden yoksun kıldığını ileri sürmektedirler. Oysa insan, toplumsal bir varlıktır ve toplumdan koparılırsa ölüm korkusuyle titremekten başka yapacağı hiç bir şey kalmaz. Kaldı ki insanı toplumdan ayırarak bir başına ele almak, onu, metafizik anlayışa uygun olarak soyutlamaktır. Varoluşçuluk, hangi bakımdan ele alınırsa alınsın, metafizik alanda boy gösteren bir öğreti olmaktan kazınamamaktadır. Varoluşçuluğun ayırıcı niteliği, kişisel tedirginliği, bu tedirginliğin nedenlerini çözümlemeye çalışacağı yerde, topluma karşı çıkmaya yönelterek gidermek istemesidtir. Bu istekse, toplumsal bir ranarşi doğurarak kişisel tedirginliği büsbütün arttırmaktan başka hiç bir sonuç sağlayamaz. bkz. Usaaykırılık, Varoluş, Tekbencilik, Öznel Düşüncecilik, Özgürlük, Zorunluk.