ılık
Seçmecilik.
(Diccionario filosófico) :
(Os. İktitafiyye, Fr. Eclectisme, Al. Eklekticismus, İng. Eclecticism, İt. Eclettismo). ayrı düşünceleri tek düşüncede kaynaştırma yöntemi... Felsefede seçmecilik, bir yöntem olduğu kadar bir öğretidir de. Fransız düşünürü Victor Cousin (1792-1867), seçmecilik yönteminden bir felsefe okulu kurmuştur. Oousin'in seçmecilik öğretisi Platon'u, Kant'ı ve İskoçyalıları kaynaştırır. Cousin'e göre nasıl bir sanat ürünü doğada bulunan öncesiz ve sonrasız öğelerden meydana gelirse felsefe öğretileri de insan ruhunda bulunan öncesiz ve sonrasız öğelerden meydana gelir. Bu yüzden de çeşitli öğretiler tek öğretide kaynaştırılabilirler... Cousin'in bu düşüncesi dayandığı temel bakımından yanlıştır; çünkü insan ruhunda öncesiz ve sonrasız öğeler yoktur, insan bilgisi hiç bir zaman, değişmemiş ve değişmeyecek kalıplara dayanmamıştır. Gerçekte, bilgi, diyalektik oluşma sürecinde kendi bireşimini kendisi yapmaktadır. Ama bu bireşim, seçmeci bir bireşim değildir... Seçmecilik, yanlış olarak, karşıt düşüncelerin birleştirilmesi anlamında kullanılan sinkretizm'le de karşılaştırılmamalıdır. Çünkü seçmecilik, karşıt tezleri yapma olarak birleştirme çabası değil, birbirinden ayrı öğretileri tek öğretide kaynaştırma çabasıdır. Bundan başka sinkretizm, gerçek anlamında, karmaşık bir bütünün çeşitli öğelerinin henüz ayrılmamış bulundukları durumu adlandırır. Seçmecilik, çeşitli felsefe evrelerinde çok kullanılmış bir yöntemdir. Örneğin Rönesans evresinde, Platon ve Aristoteles, temelde birleştikleri gerekçesiyle, kaynaştırılmaya çalışılmıştır... Seçmecilik yönteminden dinsel alanda da yararlanılmıştır. İranlı Mani'nin (216-276) kurduğu Manişeizm dini seçmeci bir dindir ve Zerdüşt diniyle eski Babil inançlarının, yeniplatonculuğun, Suriye Hıristiyanlığının kaynaştırılmasından meydana gelmiştir... Seçmecilik, spekülatif ileri sürüşlerin tarihsel nedenlerini ve nesnel içeriklerini görememek ve bunları boşuna bir araya getirmeye çalışmak yanılgısını taşır. Çağımızda iyileştirmecilik sayılmaktadır. bkz. İyileştirmecilik, Sinkretizm.
Sekincilik.
(Diccionario filosófico) :
(Os. Sekinetçilik, Fr. Quietisme, Al. Quietismus, İng. Quietism, İt. Quietismo). Her türlü eylemden el çekerek tanrılık düşünceyle sükûna kavuşmayı yağleyen öğretilerin genel adı... Sekincilik öğretisi, antik çağ Yunan düşüncesinin stoacı kolundan gelmeketdir. Stocalıra göre, duygulanımlar irademize bağlıdırlar, irademiz vücudumuzu eğitebilir ve duygulanımlarımıza kesin olarak egemen olabilir. Nitekim stoacı köle Epiktetos (50-130), bacağını kıran efendisine, yüzünü bile buruşturmadan, Bu kadar oynarsan kırarsın dememiş miydim? diye mırıldanmıştır. Stoacılara göre bilgelik, nesnelere karşı, onların açık seçik bilgisini edinmekle beraber, kayıtsız davranmayı gerektirir. Doğal bir varlık, örneğin bir kaya parçası, gibi sükûn ve kayıtsızlık, doğaya uygun davranmanın gereğidir. Epektetos şöyle demektedir: Bilge odur ki kimseyi kötülemez, kimseyi övmez, kimseden yakınmaz, kimseyi suçlamaz. O, bütün isteklerini kökünden söküp atmıştır... Stoacılığın bu öğretisi, Hıristiyanlık yoluyle birçok düşünceleri etkileyerek Batı gizemciliğini doğurmuştur. Gizemcilik, içsel bir bağlantıyla tanrıyla, birleşerek sükûna erişmeyi amaçlar... Sekincilik, özel olarak, Fransız düşünürleri Molinos'yla (1627-1696) Guyon'un (1648-1717) öğretilerinin adıdır. Bu öğretiye göre tanrıyla sevgi yoluyle birleşmek insanı sükûna kavuşturur ve her türlü dinsel yükümlerden de kurtarır... İslâm gizemciliği de sekincilik anlayışı içindedir. İslâm gizemciliğinin şu formülleri bu gerçeği açıkça belirtirler: Rüsum ve kuyudu ref, tarik-i tevhidin esasıdır. bkz. Hıristiyanlık, Gizemcilik, Stoacılık.
Sendikacılık.
(Diccionario filosófico) :
(Os. Loncacılık, Fr. Syndicalisme). Lonca temeline dayanan toplumculuk... Toplumculuk (sosyalizm) öğretisinin çeşitli anlayışlarından biri de sendikacılık (sendikalizm) anlayışıdır. Sendikacılık, sendikayı (işbirilği temeline dayanan örgüt) yenileştirilmesine çalışığlan toplumun temeli ve çekirdeği sayar. Toplumcudur (sosyalist); ekonomik değeri insan emeğinin belirlediğini, üretim araçlarının toplumsallaştırılması gerektiğini, anamalcılığın sınıf savaşını gerektirdiğini savunur. Bununla beraber konümizme ve kolektivist toplumculuğa karşıdır. İlkelerini, Karl Marx'tan (1818-1883) çok Pierre Joseph Proudhon'dan (1809-1865) almaktadır. Bu bakımdan başsızcıdır (anarişst), devletsizliği benimser. Devlet görevlerinin iş temeli üzerinde örgütlenmiş üretici kuruluşlarına devredilmesi gerektiğini savunur. İnsanlığı, üretmin gelişmesine yardımcı olmayan görevliler değil, kol işçilerinin kendileri belirler. lkİşçiler, aydınlar grubunun yönetimine girmemelidirler. Sendikacılıktan başka bütün toplumculuk öğretileri, bu aydınlar grubunun kuramsal düşüncelerinden doğmuştur ve ana düşünceye ihanet etmektedir. Amaç, politik yöntemlerle, örneğin parlamentoya temsilci göndermek yoluyle gerçekleştirilemez; çünkü bu temsilciler kısa bir süre içinde burjuvalaşırlar. Amaca götüren tek yol grevdir. Ama bu grev, genel bir grev değildir. Bütün işçilerin sınıf bilincine erişerek greve gitmelerini beklemek düşçülüktür, olmayacak bir iştir. Bu bakımdan, ana endüstri kollarında çalışan yeterli sayıda bilinçli işçinin, bağın koparılması için zorunlu noktaya varıldığı anda, greve giderek üretim araçlarını ele geçirmesi ve anamalcılığa son vermesi gerekir. Çoğunluk gerekmez, geçiş döneminde de bilinçli bir azınlık çoğunluğu kendi kurtuluşlarına ulaştırmaya yeterlidir. Grev, bütün işçilerin katılmasını istememek bakımından genel bir grev değilse de bütün ana endüstri kollarında gerçekleştirilmesini istemek bakımından genel bir grevdir. Daha çok ücret ve daha az iş saatı için mücadele etmek sınıf bilincini güçlendirmek bakımından yararlıdır; fakat bütün bunların üstünde asıl sınf kavgasını güçlendirecek olan, işçilerin denetime kadtılmaları için yapılacak mücadeledir. Ayrıca, sırasında kullanılmak sxşartıyle, boykot politikasından, işin sendika koşullarına uygun yapıldığını gösteren etiket yapıştırma (Fr., İng. Label) ve çok az iş çıkarmak için dikkat etme (İng. Co-canny) yöntemlerinden de yararlanmalıdır. Devrimden sonra toplum, Fransız Genel İş Konfederasyonu (Confederation General du Travail) örneğine uygun olarak biçimlendirilecektir. Bu biçim, merkeziyetçi değil, adem-i merkeziyetçi bir biçimdir. Her bölgenin sendikası, her türlü yönetime yetkili olarak, birkaç bölgeyi içine alan daha geniş bir bölge konferasyonu kuracaktır. Daha açık bir deyişle, merkez konfederasyonu değil, çeşitli bölge konfederasyonları kurulacaktır. Bu bölge konfederasyonları bir çeşit borsa (Proudhon düşüncesi) niteliğini alacak ve kendi bölgesinin ekonomik gereklerini, diger bölge borsalarıyle işbirliği yaparak, genel ekonomik gereklerle uzlaştıracaktır. Toplum örgütü, en küçük endüstri birimlerine dayandırılacaktır ve bu birimler her bakımdan yetkili ve özgür bulunacaklardır. Borsaların görevi, çeşitli bölgeler arasında aracı olmaktan ibarettir. bkz. Sendika, Başsızcılık, Toplumculuk.
Sezgicilik.
(Diccionario filosófico) :
(Os. Tehaddüsiyye, Fr. Intuitionisme). Bilginin sezgiyle elde edilebileceğini savunan öğretilerin genel adı, özel olarak Bergsonculuk... Sezgi, Doğu ve Batı gizemciliğinin (mistisizm) gerçeğe varma yöntemidir. İslâm gizemciliğinde sezgi yöntemine mükâşefe yöntemi denir. Fransız düşünürü Blaise Pascal'ın şu sözleri bu konudaki genel düşünceyi özetlemektedir: "Gönül sezisi ülkesinin sınırları, us ülkesi sınırlarının bittiği yerde başlar. Saltık gerçeğe usla değil, sezgiyle varılabilir"... Genel olarak sezgicilik öğretileri, sezgiyi (Os. Hads, Fr. Intution) Pascal'ın açısından ele almaktadırlar. Örneğin İngiliz düşünürü William Hamilton'un (1788-1856) sezigicilik öğretisine göre bilinç, nesneleri araçsız olarak ve oldukları gibi kavrar, nesnel gerçeklerin varlığı hiç bir deney ve gözlemi gerektirmez, us bunları sezgi yoluyle tanır... Fransız düşünürü Henri Bergson'un (1859-1941) sezgicilik (entüisyonizm) öğretisine göre bize doğayı doğrudan doğruya kavratacak sezgiden başka hiç bir yol yoktur. Çünkü doğa, yaratıcı evrim (yaratıcı tekâmül) yasasıyle hareket etmektedir. Yaratıcı evrim, nitesel değişmeleri gerektirir, her biçim sürekli olarak başka yeni bir biçimi yaratır (yaratıcı evrim düşüncesine göre nicesel birikme ve değişme yoktur, sadece ve sürekli olarak nitesel değişme vardır. Bergson'un bu görüşü katıksız metafizik bir görüştür ve sonunda bu türlü bir evrimin ruhsal bir güç tarafından yönetilmekte olduğunu savunmaya varır). Bilim bu evrimi hiç bir zaman açıklayamaz. Çünkü bilim, herhangi bir fenomeni, bu evrimsel akışından ayırarak, durgunlaştırarak inceler. Durdurucu bilim sürekli olarak akan evrimi kavrayamaz. Bu akışı kavrayabilmek için bu akışla birleşmek, aynılaşmak gerekir ki bunu ancak sezgi yapabilir. Bilim, zekânın ürünüdür. Zekâ, işe yararlılık yetisidir ve bu bakımdan sadce özdeğe dönüktür. Özdeğin kendiliğini, eşdeyişle saltık gerçeği kavrayamaz. Özdeksel doğa, zekânın durgunluğuna paralel olarak durgundur ve zekânın kendisini kavramasına yatkındır. Oysa asıl doğa, sürekli olarak akmakta olan ruhsal doğadır (ruhî hayat), buysa tek sözle yaşamdır. Yaşam, her an yeni nitelikler meydana getiren yaşam atılımlarıyle (Os. Hayat hamlesi, Fr. Elan vital) akıp gitmektedir. Bu atılımları, yaratıcı güç sağlar. Öyleyse düşüncenin kendisini bu akışın içinde hissetmesi, bu akışla birlikte yaşaması gerekir ki onu sezebilsin. İki türlü bilgi vardır, bilimsel bilgi ve sezgisel bilgi. Saltığın (mutlak) bilgisi ancak sezgisel bilgiyle elde edilebilir (bu ayrım da büyük metafizikçi Aquino'lu Thomas'nın ayrımıdır). Sezgisel bilgi, bilimsel bilgi gibi zekânın işi değil, içgüdünün işidir. "İçgüdüyü söyletebilseydik hayatın bütün sırlarını çözebilirdik". Sezgi, dışsallığa yönelmiş bir içgüdüdür... Sezgicilik öğretileri, öznel idealizmin en belli örnekleridir. Bilime karşıdırlar ve ruhçuluğu önerirler. Kaldı ki Bergson, açıkça, sezgi çekiiminde başarıya ulaşmak için bilime sırt çevirmek gerektiğini savunmakta ve bilimsel bilgiyi sınır dışı bırakmaktadır. Evreni kendi sezgisiyle anlamlandıran nistik sezgicilik, zorunlu olarak tekbenciliğe (solipsizm) varır. Kişisel sezgiyi, örneğin Bergson'un sezgisini, saltık ve gerçek bilim saymak gerekir ki bu da, ya başka bilgileri yadsımak ya da herkesin kendi sezgisine göre sayısız bilgileri kabul etmek sonucunu doğurur. Bu sonuç, bilimsel bilginin nesnelliği gerçeğine karşıdır. Bundan başka, sadece nicesel değişiklikleri kabul leden vülger evrimciler gibi, sadece nitesel değişiklikleri kabul eden yaratıcı evrimcilerin de yanlış yolda bulundukları bilimsel olarak tanıtlanmıştır. Evrim, ne sadece nicesel ne de sadece nitesel olmayıp, nicesel değişmelerin nitesel değişmeleri gerektirdiği bir süreçtir. Bergson'un yaşam atılımları adını verdiği olay, nicesel birikimler sonunda çelişmelerin çözümünden başka bir şey değildir ve ruhsal değil, özdeksel doğada her an olagelmektedir. bkz. Sezgi, İskoçya Okulu.
Simgecilik.
(Diccionario filosófico) :
(Os. Timsâliyye, Fr. Symbolisme, Al. Symbolismus, İng. Symbolism, İt. Simbolismo). Herhangi bir şeyi, kendisinden başka bir şeyle belirtme işlemi... Simgecilik (sembolizm) çeşitli alanlarda kullanılan bir terimdir. Ama bu alanların hepsinde pek az ayrılıklarla aynı anlamı taşır. Örneğin mantıkta soyut bir kavramı gösteren belli bir işarettir, sayıcılık ve harfçilik gibi gizemci öğretilerde belli düşünceleri gösteren sayılar ve harflerdir, siyasî ve adlî simgecilikte çeşitli giyitler ve perukaları aynı işi görürler. Gizemcilik hemen bütünüyle simgeciliktir. Simgecilik, bir edebiyat akımı olarak da sezgici bir gizemciliği gerçekleştirmeye çalışır.Sanatçı, ülkülerinin yansısını simgelerle gerçekleştirdiği iddiasındadır. Buysa, nesnel gerçeklikten kopuk bir sanat anlayışını, gerçeklikrir, kaldı ki simgeciler gerçek dünyayı da yadsımakta ve onu ülküsel olanın bir yansısı savmaktadırlar. Sanatsal simgeciliğin altında öznel idealizm yatar. bkz. Gizemcilik, Öznel Düşüncecilik, Sanat, Gerçeküstücülük, İzlenimcilik.