ılık


"ılık" Die Ergebnisse der Suche nach dem Wort

 Philosophische Wörterbuch

Gürecilik.

( Philosophische Wörterbuch) :
(Os. Kuvvaniyye, Fr. Dynamisme, Al. Dynamismus, İng. Dynamism, İt. Dinamismo) Özdeğin kendiliğinden devimsel bulunduğunu ileri süren öğretlierin genel adı... Güreciliğe göre her varlık nedenini kendinde taşır. Varlıklar, mekanikçi anlayışta olduğu gibi başka ve dış bir nedenle harekete geçmezler. Devim (hareket) varlıkların özüdür. Antik çağ Yunan felsefesinde Herakleitos, Aristoteles, stoacılar güreciydiler. Leibniz, Kant, Lotze, Herbert Spencer, Main de Biran ve Renouvier gürecidirler. Ancak asıl gürecilik, maddeci diyalektik felsefede gerçekleşmiştir. maddeci diyalektik felsefeye göere devim, maddenin varlık biçimidir. Devimsiz madde, hiç bir zaman ve hiç bir yerde olmamıştır. Her maddesel cisim, yapası gereği devimsel ve değişkendir. Devimi sağlayan ilke de, her maddesel cismin hem çatışan hem birbirlerinden ayrılmayan karşıtlıklarındadır. Devim de, bizzat madde gibi, sonsuz biçimlerde belirmektedir. Her yeni araştırma, devimin yeni bir biçimini ortaya koymaktadır. Örneğin en son bulunan devim biçimlerinden biri, atom çekirdeğinin çevresindeki zerreciklerin devimidir. Devimin çeşitli biçimleri birbirlerine bağlıdırlar ve birbirlerine dönüşürler. Örneğin kimyasal devim biçimleri biyolojik devim biçimine dönüşerek insana kadar sürüp gelen çeşitli devimsel dönüşümlerle hayatı oluşturmuşlardır. Basit devim biçimleri, daha yüksek devim biçimlerince içerilir. Ama daha yüksek bir devim, daha aşağı bir devim biçimine indirgenemez. Bu bakımdan, diyalektik maddecilik, bütün doğasal ve toplumsal hayatın madde zerrelerinin mekân içinde mekanik yer değiştirmelerine indirgenebileceğini ileri süren eski maddecilik anlayışıyle mekanik maddecilik anlayışını aşmış bulunmaktadır. Diyalektik maddecilikte devim, sürekli ve sonsuz değişmenin genel biçimidir... Maddenin devim biçimlerinin birbirlerine dönüştüğü gerçeği, özellikle fizik bilgini H. Helmholtz'un 1869 yılında yayınladığı gücün saklanması yasasıyle (Os. Kudretin mahfuziyeti kanını, Fr. Principe de la çonservation de l'energie) doğrulanmış bulunmaktadır. Bu yasa, harcanan güç oranında ısı ve o ısı oranında da yeniden güç meyydana ggeldiğni tanıtlamıştır. öyleyse nasıl madde ne yeniden meydana getirilebilir ve ne de yitirilebilir niteliktedir, tek sözle var olduğunca saklıdır (mahfuz)...Gürecilik, bu anlamda, her türlü metafizik anayışa ve Descartes'ın mekanizmine karşıdır. Örneğin Blaise Pascal, ilk fiskeyi vuranın Tanrı olduğunu söyler. Güreciliğe göre ilk fiskeyi vuran yoktur, çünkü madde bizzat devimseldir. Ancak ters terminoloji olarak güreciliği metafizik öğretiler de benimsemektedirler. Metafizik gürecilik, varlık deyiminden Tanrıyı anlar ve varlık bizzat etken (faal ve müessir), gürelidir. bkz. Devim, Özgüç, Özdev im, Hegelcilik, Eytişimsel Özdekçilik, aristoculuk, Stoacılık, Herakleitosçuluk.
 Philosophische Wörterbuch

Güzelcilik.

( Philosophische Wörterbuch) :
(Os. Bediiyye, Fr. Esthetisme), Öğretileri, gerçekliklerinden çok, güzelliklerinden ötürü binemseme eğilimi... Örneğin Platon ve Hegel öğretileri kimilerini güzelliklerinden ötürü büyülemiştir. Bu türlü güzelciler töresel alanda da, eylemlerin değerinden çok, güzelliklerine önem verirler. Örneğin kahramanca bir davranışı, altında küçük hesaplar bulunsa da, töresel (ahlâkî) sayarlar. Yoksulların birbirlerine her an yaptıkları yardımı kırk yılda bir gösteriş için yapan kişizadeye hayranlık duyarlar. Güzelcilik, akıl ve bilgiden yoksun bir duygu ölçüsünü kapsar. Bu anlayışa estetikçilik de denir.
 Philosophische Wörterbuch

Hazcılık.

( Philosophische Wörterbuch) :
(Os. İstilzaziyye, Fr.Hedonisme, Al. Hedonismus, İng. Hedonism, İt. Edonismo). Enüstün iyinin haz olduğunu savunan Aristippos'un öğretisi... Antik çağ Yunan felsefesinde Sokrates'in ünlü öğrencisi Aristippos'a (Ö.Ö. 435-355) göre her davranışın nedeni, mutlu olmak isteğidir. Yaşamanın ereği hazdır. Haz, insanı insan eden duygudur. Bilgilerimiz, duygularımızla alabildiğimiz kadardır, bundan öteye geçemez. Öyleyse bize duyularımızın getirdiği hazza yönelelim ve acıdan kaçalım. Enüstün iyi (Os. Hayr-i âlâ, Lat. Summum bonum), hazdır. Ancak, gerçek haz sürekli olandır. Sürekli olan hazza da bilgelikle varılabilir. Bilgenin hazzı, kendi kendinden hoşnut olmasıyle belirir. Kendi kendinden hoşnut olmaksa töresel hoşlanmadır (Seokrates'in eudaimonia'sı, ahlâkî memnuniyet). Bilgelik, gündelik hazları küçümseyerek sürekli hazlara yönelmek demektir... Hazcılık anlayışı, Kirene'li Aristippos öğretisini Sokrates etkisinden temizleyerek Aristippos'un gerçek maksadını açıklar: Bilge, bütün bilgisini hazzı elde etmek için kullanabilen kişidir. Haz en büyük iyilik, acı en büyük kütülüktür. İnsanın ereği, her an ve sürekli olarak hazza yönelmek olmalıdır... Bunun içindirki hazcılık, günümüzde, Aristippos'un asıl maksadı yorumlanarak her türlü hazzı istemek ve her türlü acıdan kaçmak anlamında kullanılmaktadır. Kirene okulunda, acıdan kaçmak için kendini öldürmeyi yeğleyen, örneğin Hegesias gibi düşünürler de yetişmiştir. Genel olarak acı (elem) ve hoşlantı (haz), kaba bir törebilim anlayışıyle canlıları iyiye ve kötüye götüren itkiler sayılmıştır. Epikurosçuluk ve yararcılık öğretileri de bu anlamda hazcı (hedonist) öğretilerdir. Bu anlayışa göre hayvan ve insan hoşlandığına yönelir ve acıdan kaçar. Spencer, bu gerçekten şu sonucu çıkarmaktadır: Haz veren şeyler zararlı olsaydı yeryüzünde hayvan kalmazdı... Sokrates'e göre acıdan kaçmak ve hoşlanmaya ulaşmak, kaba hoşlantıların peşinde gitmekle değil, bilgiyle gerçekleşir. Yaramıza bıçak vurdururuz, çünkü bilgi ilerdeki büyük acıdan korunmak için şimdiki küçük acıya katlanmamızı gerektirir. Eğer insan hazzı bilgisizce istar ve acıdan bilgisizce kaçarsa yarasına bıçak vurdurmaz ve ölür... Epikuros'tan Bentham'e kadar bütün faydacılar, fayda sözcüğünü hazzın karşıtı olarak değil, her türlü acıdan uzak ve kendiliğinden hoşlanma anlamında kullanmışlardır. Faydacılara göre faydalı olan, haz verendir. İnsan faydalıdan hoşlanır ve faydasıdan hoşlanmaz... Haz-elem teması, felsefe tarihinde, birçok öğretilerin çıkış noktasıdır. Öğretilerin çoğu, doğruluk ölçüsü olarak, canlıların bu ana itkilerini kullanmışlardır. Örneğin pragmacılıkta da pratik doğru haz veren yarar, pratik yanlış acı zarardır. bkz. Kirene Okulu, Epikurosçuluk, Sokratesçilik, Yararcılık, Uygulayıcılık.
 Philosophische Wörterbuch

Hegelcilik.

( Philosophische Wörterbuch) :
(Fr. Hegelianisme). Alman düşünürü Hegel'in öğretisi ve bu öğretiyi çeşitli biçimlerde güdenlerin genel adı... Georg Wihelm Friedrich Hegel (1770-1831), ayrı bir yoldan Platon idealizmini yenilemektedir. Madde, ruhun ürünüdür... Evrensel düşünce, bütün maddelerden önce vardır. Bu büyük ilke, dışa doğru açılarak (s'exteriorise) kendini doğalaştırdı, şimdiye kendisine yeniden dönmektedir. Dünya, kafa üstünde duruyor. Salt (mutlak), ne kant'ın dediği gibi girilemez bir alan, ne Fichte'nin dedeği gibi ben'in kendisi, ne de Schelling'in dediği gibi karşıtların birliğidir. Salt, ruh ve madde ikiliğinin içindedir ve sürekli olarak kendisine dönmektedir. Varlığın özü, çelişmedir. Çelişme olmasıydı varlık olamazdı. Varlık, hem kendisi olan varlık hem karşıtı olan yokluğun çelişmesinde meydana gelir. Sadece kendisi(varlık) olsaydı devimsiz ve kısır kalırdı, sadece karşıtı (yokluk) olsaydı gene devimsiz ve kısır kalırdı. Varlık, aynı zamanda hem varlık hem yokluk olduğu içindir ki varlaşmış; bir şey, başka şey ve her şey olmuştur. Çelişme, oluşun ilkesidir. her önerme (tasdik) yadsımayı (inkâr) da birlikte getirir. Evrim, bu çatışmanın sonucudur. bu sonuç, toplumun evriminde de açıkça görülür. Bir zaman için yararlı yasalar ve kuruluşlar, bir zaman sonra toplumun yeni çıkarlarıyle çatışarak kendi karşıtlıklarına dönüşürler. Akıl akılsızlığa, adalet adaletsizliğe, yarar zarara dönüşür. İleri basamak, evrimsel aşama bu çatışmadan meydana gelir. Sentez, ulumsuzlanmanın olumsuzlanmasıdır (inkârın inkârı). Gelişme sürecini olumluyla olumsuz arasındaki çarpışma sağlar. Var olmak, oluş halinde bulunmaktır. Varlığın özünde bulanan çelişme, itici güç (muharrih ruh, l'âme mobile) budur. Evren vardır. çünkü oluş halindedir. Gök cisimleri, evrensel düşüncenin (l'esprit) doğalaşma (tabiatlaşma, ferdîleşme) yolunda attığı ilk adımdır. Gök cisimlerinin ilk maddesi, mantığın belli olmayan varlık dediği şeydir. bu maddenin dağılarak yıldızları meydana getirmesi nicelik kategorisini gerçekleştirir. Sonra, genel çekme ve oran kategorileri gerçekleştirerek kimyasal cisimleri oluşturur. İtme ve çekme, ayrılma ve birleşmeden ibaret bulunan iç çatışma başlar. Dünya, evrensel düşüncenin gerçekleşmeye doğru gittiği büyük yapının küçük bir taslağıdır. Dünya, yavaş yavaş sönüyorsa, bu, gerçekten tükenmez yeni organik bir hayat haline gelmek içinder. Doğalaşma, sırasıyle; kabuklular, yumaşakçalar, böcekler, balıklar, sürüngenler, kuşlar, memeliler boyunca sürüp gider. Sonunda en yetkin organizma olan insan meydana gelir ki, yaratıcı düşünce kendisini yantıtacak aynaya kavuşmuş olur. Artık, madde dünyasında, daha fazla doğalaşmak gerekmeyecektir. İnsanda beliren evrensel bilinç, evrimine, daha büyük bir hızla-bilinç, ruh, akıl alanında, ki bunlar aynı şeylerdir- devam edecektir. İnsan, özü gereği ruh, eşdeyişle bilinç ve özgürlüktür. Ruh da doğa gibi aynı gelişme yasasına bağlıdır. Kişi (fert, birey) önce sübjektif bir ruh taşımaktadır. Geliştikçe (aklî gelişme) bu ruhun ortaklaşalığını kavrar. Sübjektif ruh, bu kavrayışla, yerini objektif ruha bırakmış olur. Objektif ruh, önce, ortaklaşa özgürlük olan hak biçiminde belirir. kişilik, mülkiyetle gerçekleşir. Her kişi, özgür eylemleri sonucu, mal sahibi olmak ve malını başkalarına vermek hakkını taşır. Bu veriş,sözleşmedir (mukavele). Sözleşme, tohum halinde devlettir. Kişi, hakkı yadsır (inkâr eder, hakla çelişir). bu çelişmeden suç doğar. Suç da ceza ile yadsınır ve çelişir. Hak, böylelikle gelişmektedir. Ama devlet denilen yapı, ne kadar yetkin olursa olsun düşünsel evrimin amacı olamaz. Özgürlük ruhun özüdür ve hiç bir devlet kişiye bu özgürlüğü veremez. Ruh, gerçek özgürlüğünü gene ruhun alanında bulabilir ve sanatın, dinin, bilimin özgür alanlarında devletin üstüne yükselir. Doğalaşmış bilinç, yeniden kendisine dönmektedir, çünkü kendini insanda yeniden yakalamıştır. Bilinç, bu diyalektiğin sonunda, kendi bilincine erişecek, kendi kendini tanıyacak ve böylelikle büyük sır aydınlanmış olacaktır. Tarih de, evrensel ruhun zaman içinde gelişmesinden başka bir şey değildir. Başka bir deyişle, tarihi evrensel akıl yönetmektedir. amabu akıl, kendi bilincine erişmiş bir akıl değildir. Bu akıl, tarihsel zorunluğu belirten genel yasalardır. Bu yasalar, evrensel ruhun yasalarıdır. Fransız düşünürü Henri Lefebvre Karl marx adlı yapıtında Hegel'in, dolayısıyle idealizmin büyük paradokslarını şöyle özetlemekdedir: "Fikir, diyor Hegel, bizden önce, düşünüş ve uygarlık tarihinden önce, dünyadan vardır. Ama o zaman bilinçsiz'dir. O, kendisinin bilincine ancak çelişmeler arasındaengellere çarparak, çatışmalar arasında varabilir. Peki, ne yapıyor? Dünyayı yaratıyor. Tabiat, dünya, insan ve insanın tarihi katıksız, arı fikir'den başka bir şeydir, hatta onunla çelişme halindedir. Madde, ruha karşıdır. fakat fikir, tam bu çelişme'lle, tabiatın, insanın tarihinbütün çelişmeliriyle kendi bilincine varır. Fikir, insanın düşünüşlerinde ve özellikle bilgide, insan bilmide kindini gösterir. Hegel'e göre tarihin, sosyal hayatın, moral ve politik hayatın, doğruyu aramanın muharriki bu meşhur fikir'dir. Oluş ve oluşun bütün çelişmeleri fikir'le açıklanır. Dünya ve tabiat, içte görüneni dışta sanmadır (exteriorisation), fikir'in nihayet kendi bilincine ulaşınca tekrar kazanılan, bulunan, kendine gelen bir yabancılaşmasıdır, alienation'udur. Daha başlangıçtan itibaren bu tez garip şekilde aykırı görümmektedir, öyledir de. Her öğrenci bunu tetkik ederken, çok muhtemeldir ki, bir dereceye kadar hayrete düşer ve sıkılır. Genç marx'ın da başına gelen buydu zaten. Hegel idealizmi, insanda, ayaklarının yerden kesilmekte olduğu, her şeyin altüst olduğu havasını uyandırır. Bir fikir, nasıl bilinçsiz olabilir? Mutlak bilim, bilimi yapan insan zekâlarından önce nasıl var olabilir? Maddî olmayan bir fikir, nasıl olur da maddeyi ve tabiatı yaratabilir? Kendi bilinci haline gelmek için dünyayı yaratmak gibi bilinç işi olan bu derin dünyü hesabını bilinçsiz bir fikir'e izafe etmek saçma ve çelişmeli değil midir?... (İbid, Ankara 1968, c.s. 124, 125), devlet kurumunu en yetkin varlık sayan Hegelcilik, Prusya devletinin resmî felsefesi olmuştur. Bununla beraber, tutucu Prusya devletine savaş açan ve burjuva özgürlüklerini savunan da genç Hegelciler'dir. Hegelciliğin büyük çelişkişkisi, sistemin kapsadığı, diyalektiğin dinamizmi ve ilericiliğiyle idealizmin statikliği ve tutuculuğu arasındadır. Bu çelişki, birbirlerine karşıt uçlarda sağ ve sol Hegelciliği geliştirmiştir. Birinci Dünya Savaşından sonra da yeni Hegelciler onun idealizmini canlandırmaya çalışmışlardır. Feuerbach'ın felsefesel materyalizmi, Hegelciliğin idealist savına karşı ileri sürülmüş bir karşısavdır. Varoluşçuluk, fenomenizm, Dilthey'in tinsel bililer akımı gibi idealist yapılı çağdaş akımlar Hegelcilik temeli üstünde kurulmuşlardır. Bütün bunların üstünde de, çağımızın en büyük sentezi eytişimsel özdekçilik, idealist kabuğundan soyulmuş Hegelci diyalektikle gerçekleşmiştir. Hegelcilik, düşünsel felsefenin doruğu ve sonudur. Denilebilir ki klasık felsefe, Hegelcilikle, yirmi beş yüzyıl süren yapıtını bitirmiştir. Hegelcilik, kendi çağını kaparken gelecek çağlara yön veren insansal imgelemin en üstün başarısı olarak kalacak ve her zaman savgıyla anılacaktır. özellikle eytişim'i, idealist bir yapıda da olsa. ökece meydana kovusu onu kendinden önceki bütün düşünürlerin üstüne çıkarmıştır. Marx için ekonomide Ricardo nevse, felsefede de Hegel odur. bkz. Eytişim, Herakleitosçuluk, Marksçılık. Saltık Hakikat. Saltık İdealizm, Saltık, Evtişimsel Özdekçilik, Düşüncecilik.
 Philosophische Wörterbuch

Hermesçilik.

( Philosophische Wörterbuch) :
(Os. Hermeziyye, Fr. Hermetisme) Eski Mısır öğretisi... Hermesçilik, masallaşmış bir eski Mısır öğretisi ya da eski Mısır öğretilerinin tümüne verilen genel bir addır. Yunan kaynaklarından öğrenilmektedir. Latince çevirisi 1471'de ve Yunanca metin 1554'te basılmıştır. Yunan kaynaklarına göre Hermes, günümüzden beş bin yıl önce Mısır'da yaşayan bir terziydi. Mısır papirüslerinde Hermes Tut adını taşır. Yunanlılar ona Ermis ya da üç kez bilgin anlamına Trismegiste derler. Yahudilere göre adı Hanok'tur. Araplar Hermes-ül Heramise adıyle anmaktadırlar. Kur'ana göre Hermes, Âdem ve oğlu Şit'ten sonra gelen üçüncü peygamber İdris'tir. Hermesçilik, mistisizm ve panteizmin ana yasası olan varlık birliği öğretisinin ilk ve şiirli bir biçimini sunmaktadır. Hermes'in öğrencilerinden_ ki buna Hermetizm öğrencilerinden demek doğru olur_Yunanlı Askelopis, büyük ustasının şu sözlerini açıklıyor: İnsanlar ölümlü tanrılar, tanrılar ölümsüz insanlardır. Eşyanın dışı, içi gibidir. İçle dış arasında hiç bir ayrılık yoktur. Küçük büyük gibidir, küçükle büyük arasında hiç bir ayrılık yoktur. Evrende hiç bir şey ne iç ne dış, ne küçük ne bmüyüktür. Bir tek yasa ve o yasanın gördüğü bir tek iş vardır. Bu sözlerin anlamını anlayan gerçeği görür. Kimi insanlar bu anlayışlarıyle öteki insanların göremediklerini görebilirler. Oysa nedenler nedeni daima gizlidir. Çünkü sonsuzluk, pek kısa bir son olan zaman ve gene pek kısa bir son olan mekân içinde anlatılamaz, anlaşılamaz. Bizler ancak öldükten sonra onu anlayabilir ve anlatabiliriz, çünkü o zaman bizler de sınırsız ve sonsuz olacağız. Yaşarken zaman ve mekânla sınırlıyız, sınırsızlık sınırlılık içinde kavranamaz. Kocaman boşluğun en altında ölümlülük yeri dünya var, en üstünde de ölümsüzlük yeri Zühal yıldızı. Zühal yıldızı, evrensel aklın bütün esrarını taşımaktadır, yedinci ve son kattır, ölümsüzlüğe orada erişilir. Zühal parlak ir ışık içindedir, ruhlar oradan koparak dünyaya doğru düşmeye başlarlar. Bu düşüş bir sınavdır ve büyük ışıktan, inildikçe yavaş yavaş koyulaşan, karanlığa doğrudur. Işık ruhtur ve karanlık da maddedir. Ruh, kısa bir sınav için yeryüzüne inip maddeyle birleşecektir, ama maddeye boyun eğmeyecektir. Ruhun maddeye boyun eğmesi (ona yenilmesi), sonsuz olarak yok olmasını gerektirir. insan ruhu, tümel ışık sönecek ve Zühül'den kopmuş olan o ışık kendi başına çıkıtğı yere dönerek sınavı kaybeden ruhu karalıklar içinde bırakacaktır. Sınavı kaybeden ruh, ışıksız kalınca, karanlıklar içinde eriyip tükenecektir. Büyük boşluk, inen çıkan ve eriyip tükenen sayısız ruhların kasırgasıyle yüklüdür. Sınavı kazanan ruhlar, yedi kat göğe başırıyla yükselip ölümsüzlüğe göetüren, dünya sınavında iradelerini kallanarak ve acı çekerek eled ettikleri aydınlık bilinçtir. bu bilince kavuşabilmek için yükselmeyi istemek yeter. Yükselen ruh, aydınlık bilinicine dayanarak, tüm güzellik, tüm güç, tüm akıl olacaktır ki işte bu, ölümsüzlüktür. Her akıl bu gerçeği kavarayamaz Büyük sırrı günlümüzde saklayarak eylemlerimizle söylemeliyiz. Bilim gücümüz, inan kılıcımız, sükût kalkanımız olsun. Ufaklıklar-ki büyük çoğunluktur-ya aptal ya da kötüdürler. aptalsalar bu gerçek karşısında yarım akıllarını büsbütün yitirirler, kötüyseler bu gerçeği kötüye kullanarak büsbütün kötülük ederler. Gerçeği gizlimekten başka çıkar bir yol yoktur. Bilmek, bulmak, susmak gerek.