İŞÂ
İŞÂRET-İ NASS
(Glossaire islamique) :
Nassın (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfin) görünen mânâsından başka, ayrıca maksûdolmayan, kastedilmeyen bir mânâyı da bildirmesi.Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:Onların (boşanmış kadınların) ma'rûf vechile (örf ve âdete göre) yiyeceği, giyeceği,çocuk kendisinin olana (babaya) âittir. (Bekara sûresi: 233) Âyet-i kerîme, boşanmış emziklikadınların yiyecek ve giyeceklerinin boşayan erkeklere âit olduğunu bild irmektedir. Ayrıca,âyet-i kerîme, işâret-i nass yoluyla da çocuğun nesebinin (soyunun) babaya âit olduğunu daifâde etmektedir. (Serahsî)
KASR-ISALÂT
(Glossaire islamique) :
Seferde, yolculuk hâlinde dört rek'atli farzları iki rek'at kılmak. (Bkz. Müsâfir)
KÎSÂNİYYE (Keysâniyye)
(Glossaire islamique) :
Şiânın kollarından. Muhtâr bin Ebî Ubeyd es-Sekâfî'nin kurduğu bozuk fırka. Muhtâr binEbî Ubeyd es-Sekafî'nin bir adı da Keysân olması sebebiyle Keysâniyye denilmiştir. Bu fırkayaMuhtâriyye veya Bedâiyye de denir.Hazret-i Ali'nin oğlu Muhammed bin el-Hanefiyye'nin babasından sonra imâmetini(halîfeliğini) kabûl eden Keysâniyye fırkası, Allahü teâlânın bedâ (önceki hükmünü değiştirme)sıfatı olduğunu söylerler. Muhammed bin el-Hanefiyye'nin Radvâ dağlarında ya şadığına,sağında ve solunda birer arslanın ve bir parsın onu koruduğuna ve onun gelecek Mehdîolduğuna inanırlar. (Abdülazîz Dehlevî)Keysâniyye mensupları, dine, namaz, oruç, zekât v.s. gibi hükümlerin te'vilini (yorumunu)öğreninceye kadar uyar. Farzların bir kısmını terk ederler. (Abdülkâhir Bağdâdî)
KISÂS
(Glossaire islamique) :
İşlenen suçun, yapılan kötülüğün aynısını suçluya tatbîk ederek cezâlandırma, öldüreniöldürme, yaralıyanı yaralama, bir uzvu kesenin uzvunu kesme cezâsı.Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki:Ey îmân edenler! Kasten öldürülenler için size kısas yapmak farz kılındı. Hür ile hür,köle ile köle, kadın ile kadın kısas olunur. Öldürülmüş olanın kardeşinden (yânivârislerinden, velîsinden), kâtilin lehine olarak bir şey bağışlanır da kısas düşürülürse;ölenin velîsi hakkından ziyâde olmayarak, örfe göre (tâyin edilmiş) diyet (para cezâsı)almalıdır. Kâtil de, ölenin velîsine îcâb eden (gereken) diyeti güzel bir şekilde ödemelidir.İşte böyle affederek diyet almak, Rabbiniz tarafından size bir hafiflik (kolaylık) vemerhâmettir. Kim bu bağışlama ve diyet alıştan sonra, kâtil ile veya kâtilin akrabâsı iledüşmanlık yaparak tecâvüzde bulunursa (kan dâvâsı güderse), onun için âhirette çok acıklıbir azâb vardır. Ey akıl sâhipleri! Bu kısasta sizin için bir hayât vardır. Ümit edilir ki, siz(haksız yere adam öldürmekten) sakınırsınız. (Bekara sûresi: 178, 179)Kısas cezâsının uygulanabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:1) Suçlu âkil (akıllı) ve bâliğ (ergenlik çağına gelmiş) olmalı. 2) Suçun hata veya zorsonucu değil, amden (kasten, bilerek) işlenmesi. 3) Öldürülen kişinin mîrâsçılarının kısasistemeleri ve kısas yerine getirilirken, ölen kişinin mîrâsçılarının ha zır bulunması.Öldürülen kişinin kısas isteme hakkına sâhib olan mîrâsçılarından yâni velîlerinden biri,kâtili affederse veya velî ile kâtil, belli bir mal, para ile uyuşurlarsa yâhut yaralanan kişi suçluyuaffederse kısas yapılmaz; kısas diyete çevrilir. Yâni uyuşmak için bildirilen mal veya para alınır.(Molla Hüsrev)
MÎSÂK
(Glossaire islamique) :
Söz verme, sözleşme, andlaşma.1. Allahü teâlânın, Âdem aleyhisselâma ve bütün zürriyetine (ondan gelecek insanlara);"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye hitâb buyurması, onların da; "Evet, senRabbimizsin" diye cevab vermeleri. (Bkz. Ahd)Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Kur'ân-ı kerîm hüzün ile inmiştir. Onu okurkenkusurlarınıza ve ilerdeki tehlikelere karşı üzüntünüzü gösteriniz." Üzüntüsünü açıklamanınyolu, oradaki korkutucu, azâb verici, mîsâk ve muâhede âyetlerini düşünmekle, sonr a da nehy(yasaklarına) ve emirlerine karşı kusurlarını hatırlamakla olur. Şüphesiz bunları gereği gibidüşünen insan hem mahzûn olur, hem de ağlar. Şâyet ağlıyamıyorsa, ağlıyamadığınaüzülmelidir. Çünkü Kur'ân'ın bu gibi âyetlerinden üzüntü duymamak büyük musîbettir. (İmâm-ıGazâlî)2.Yemîn ile kuvvetlendirilen söz verme.Allahü teâlâ için yemîn ediyorum demek, yemîn olur. Allah'a ahd ediyorum (sözveriyorum), Allah'a mîsâk ediyorum demek, yemîn olur... (Alâüddîn-i Haskefî, Halebî)