İLİK


Résultats pour "İLİK"

Dictionnaire philosophique

Sokratesçilik.

(Dictionnaire philosophique) :
Antik çağ Yunan düşünürü Sokrates'in öğretisi ve bu öğretiyi çeşitli yanlarından izleyenlerin genel adı... Antik çağ Yunan düşünürü Sokrates (İ.Ö. 468-400), bilgisizliğe karşı açtığı savaşla felsefenin (bilgi sevgisi) kurucusu sayılır. Bilgicilik (sofizm) akımı içinde yetişmişti. Ama bilginin, insandan insana değişen göreci (relativizm) olduğunu savunan bilgicilerden ayrılarak, her insan için geçerli olan genel karakterini meydana çıkarmıştır (entelektüalizm). Hiç yazmamış, tartışarak öğretmiştir. Kendine özgü bu diyalog yöntemiyle, bilginin her us'ta bulunduğunu ve bireysel usları doğru düşünmeye yönelterek meydana çıkarılabileceğini ileri sürmüştür (rasyonalizm). İnsan yaşamının ereği olan mutluluğu da bu bilgi verecektir (evdemonizm). Sokrates'e göre doğru bilgi, doğru eylemi gerçekleştirir. Erdemsizlik bilgisizlikten doğar, bilgili insan erdemli olmak zorundadır (determinizm). Bir davranışta erdemli, başka bir davranışta erdemsiz olunamaz. Ölçüler kişilere göre değişseydi toplum düzeni kurulamazdı. Oysa devlet (toplumsal düzen) gereklidir. Bu gerekli kuruluşun sağlamlığı, sürekliliği için de genel bir töre gereklidir. Töresellik (ahlâkîlik), toplum düzeninin temelidir. Bilgiciler tek tek insanları değil, insanı görmeliydiler. İnsanların arasındaki başkalıklar görünüştedir, iyilik eğilimi hepsinde aynıdır. Kişilerin içinde uyuyan bu ortak eğilim, ancak bilgiyle meydana çıkarılabilir. Bunun için de insanlar kendini tanı'malı ve kendini bilme'lidirler. Kişiler bilmedikleri çin kötüdürler, bilseler kötü olamazlar. Aklımız iyiye erseydi iyiye yönelmemezlik edemezdi, çünkü akıl dışında başkaca bir irade yoktur, akıl ve irade aynı şeydir. Aklımızın iyiye ermesi bir bilgi işidir. Akıl bu bilgiyi edinmemeşse zorunlu olarak iyiye yönelemez ve gene zorunlu olarak bedensel yapının (istihların) isteklerine boyun eğer. Daha açık bir deyişle, iyiyi bilirsek zorunlu olarak onu seçeceğiz, iyiyi bilmedğimiz için zorunlu olarak töüyü seçiyoruz. Yaramıza bıçak vurduruyoruz, çünkü aklımız ilerideki büyük acıdan bizi korumak için şimdiki küçük acıya katlanmamızı gerektiriyor. Bu bilgiyi bilmeyen zorunlu olarak üçük acıdan kaçar ve bir süre sonra büyük acıyla karşılaşır. Bunu bilense zorunlu olarak ilerideki haz için yakın acıyı seçer. Bu seçme bir bilgelik işidir ve bu özgürlük bir bilgelik üzgürlüğüdür. Mutluluk, bilgelikle gerçekleşir. İnsan her şeyin ölçüdür ama (bilgici Protagoras'ın ünlü sözü) bilgisiz insan hiç bir şeyin ölçüsü değildir. İnsan, bir şey biliyorsam hiç bir şey bilmediğimdir'den yola çıkarak zihnindeki ortak bilgiyi uyandırmalı, geliştirmeli ve meydana koymalıdır. İnsan yapısı, tek tek insanların yapısı değil, insanlığın ortak yapısıdır. Bu ortak yapı bilgiyle, insanın kendini tanımasıyle gerçekleşir. Sokrates, tümevarım (endüksiyon) yönetiminin kurucusudur, çünkü tek tek durumları ele alarak tüme varmaktadır. Sokrates, Yunun aydınlanmasının da kurucusudur, çünkü insan yaşamanını ölçülerini hiç eleştirmeden oldukları gibi kabul edene gelenekçiliğin tersine bu ölçüleri aklın süzgecinden geçirerek aydınlığa çıkarmıştır. Hiç bir şey bilmediğimi biliyorum ünlü sözü, kuru bir şüphecilik değil, böylesine bir aydınlanma yöntemidir... Sokrates, kendi kaleminden çıkmış hiç bir yazı bırakmadığı için Platon'un, Aristoteles'in ve Ksenofanes'in yapıtlarıyle bilinmektedir. antik çağ Yunan düşüncesinde Platonculuk, Megara okulu, Kirene okulu, Kinik okul ve Elis-ereteria okulu Sokratesçiliği çeşitli yanlarından alarak sürdürmüşlerdir. Bunların dışında, bilimin bilgisizliğe karşı savaşından doğan günümüz özdekçiliğine (diyalektik materyalizm) kadar bütün felsefe sistemleri ve dünya görüşleri Sokrates'ten izler taşırlar. Ancak bu izler, birçok düşüncelerde tanınmayacak kadar bozulmuş, değişmiş ve başka yönlere çekilmiş bulunmaktadır.Sokrates, insan yaşamı için, insan olmanın tek niteliği olan bilginin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Artık, yüzyıllar boyunca, bir bilginin nasıl elde edileceği ya da elde edilip edilemeyeceği tartışılacaktır. bkz. Törebilim, İyilik, Sokratesçi Okullar, Sokratesçi Sofistler, Platonculuk, Bilgicilik Akımı.
Dictionnaire philosophique

Sorelci Sendikacılık.

(Dictionnaire philosophique) :
Toplumculuğun (sosyalizm) sendikacılık biçimi, Fransız yazarı George Sorel'in öğretisiyle, kimi çevrelerce benimsenen yeni bir yönteme yönelmiştir. Sorel'e göre grevin ötesinde hiç bir düşünce gerekmez. İşçiler ne genel gervin amacını, ne de yeni bir topluma nasıl geçileceğini bilememelidirler. yeni toplum düşü, sezgisel olmalıdır. Şimdiden ayrıntılar üstünde tartışmak hem çeşitli yanlış anlaşılmalar doğurur, hem de yararsız tartışmalarla grev gücü azalmış olur. Sorel, bu öğretisinde, Farnsız düşünürü Bergson'un sezgi kuramından yararlanmaktadır. bergson'a göre eylemlerimiz usumuzla değil, sezgimizle belirlenir. Sezgi, ldinsel bir inanç gibi, kişiyi eyleme zorlar. Usa vurmak eylemi güçsüzleştirir. Sezginin verdiğini, somut usçuluk veremez. Sorel'e göre dilin tam açıklığıyle veremediği toplumculuk gerçeğini, ancak toplumculuk sezgisi verebilir. Sorel'in öğretisine bağlı olan sendikacılar örenğin sabotaj yöntemini kullanamazlar, çünkü sabotaj işçinin devrime hazır olmadığı düşüncesini uyandırır... Bu gibi spekülasyonların Marksçı düşünceyle hiç bir ilgisi yoktur. bkz. Sendikacılık, Toplumculuk.
Dictionnaire philosophique

Stalincilik.

(Dictionnaire philosophique) :
bkz. Sürekli Devrim Kuramı.
Dictionnaire philosophique

Stoacılık.

(Dictionnaire philosophique) :
(Os. Revakıyye, Fr. Stoicisme, Al. Stoicismus, İng. Stoicism, İt. Stoicismo). Antik çağ Yunan felsefesinin kamutanrıcı ve özdekçi doğa öğretisi... Stoacılığın kurucusu Kıbrıslı Zenon'dur (İ.Ö. 336-264). Ancak stoacılık yüzyıllar ve kuşaklar boyunca işlenmiş ve gelişmiş bir öğretidir. Eski stoa Zenon, Kleantes (İ.Ö. 331-233) ve Krisippos'un (İ.Ö. 280-206) öğretilerini kapsar. orta stoa Panaitios (İ.Ö. 180-110) ve Poseidonios'un (İ.Ö. 135-51) öğretilerinde belirir. Roma stoasının temsilcileriyse Cicero (İ.Ö. 106-43), Annaeus Seneca (3-65), Epiktetos (50-130) ve Marcus Aurelius'tur (121-180). Stoacılık, Hıristiyanlıkla savaşmış ve Hıristiyanlığı birçok bakımlardan etkilemiş bir öğretidir. Hıristiyan felsefesinin patristik döneminde kilise babaları, Hıristiyanlığın ilk düşünsel savunmalarını stoacılığa karşı yapmışlardır. Hıristiyanlık, bu savaşta kazanabilmek pahasına, ilkelerinden birçoğunu stoacılığa bağışlamak zorunda kalmıştır. Stoacılığın büyük ilkesi doğaya uygun davranmak'tır. Doğa, eşdeyişle her şey tanrıdır (vahdet-i vücut, panteizm). Doğaya uygun davranmak, usa uygun davranmak ve dolayısıyle insanın kendi kendisine uygunluğu demektir. En doğru seçen, sabırla katlanan, en ölçülü ve en adaletli üleştirici doğadır (Zenon'un dört ana erdemi: Doğru seçme, phronesis; sabırla katlanma, andreia; ölçülü olma, Sphrosyne; adaletle üleştirme, dikaiosyne). Mutluluk bilgelikte, bilgelik doğaya uygun davranmaktadır. Doğa özdektir (madde). Asıl gerçek cisimsel olan, özdeksel olandır. Çünkü ancak özdeksel olan etkin ve edilgin olabilir. İlk nedenin de etkin ve edilgin olması gerektiğine göre özdeksel olması lazımdır. Bilgeliğe teorik ve pratik erdemi elde ederek varılır... Teorik erdem, nesnelerin kendiliği üstünde doğru bilg iedinmektir. Pratik erdem, usa uygun davranmaktır. Bu iki erdem birbirlerine sıkıca bağlıdırlar. Nesnelerin kendiliği üstünde doğru bilgi edinilmezse usa uygun davranılamaz. Bilge, kendi keniden yeterlidir. Doğalaşan bilge bir kaya parçasının mutluluğuna erişmiştir, artık onu hiç bir şey sarsamaz ve yıkamaz. Tasarımlardan (katalepsis) ve sanılardan (doxa) kurtulmuş bir akıl, açık seçik doğa bilgisini (episteme) edinebilir. Açık seçik doğa bilgisi de insana yaşamak ve mutlu olmak için en doğru ölçüyü verecektir... Stoacılık, halka inmemiş olmakla beraber, okur yazar sınıfları geniş çapta etkilemiş bir dindir. Dinsel kuralları, tapma biçimleri, din adamları vardır. Bu dine bağlı olanlar uzun sakal bırakırlar ve uzun mantolar giyerlerdi. Stoa dininin ana ilkesi, doğa yasalarına boyun eğmek ve evrensel düzene uymaktır. her türlü acılar, hastalıklar ve ölüm doğaldır; bunlara karşı kayıtsız kalmak ve sabırla katlanmak gerekir. Oysa insansal yanılmalar, kötülükler, öldürmeler iğrenilmesi ve savaşılması gereken şeylerdir. Doğru düşünmesini ve doğaya uygun davranmasını bilen insan ihç bir davranışında yanılmza, bütün bedensel tutkularını yenebilir. Doğadan gelen her şeye boyun eğmeli, insandan gelen her şeye karşı koymalıdır. Doğru düşünen kişi, doğalaşmış ve bundan ötürü da tanrılaşmış kişidir ki insanın ereği böylesine bir doğru düşünmeye varmak olmalıdır. Doğal ölçü, insanı bağımsızlığa ve eşitliğe götürür. İnsanlar arasındaki ayrılıklar, doğaya aykırı ve yapma (sunî) ayrılıklardır. İnsanları çeşitli alanlarda birbirlerinden ayırmış olan insansal ölçüler, doğal ölçü karşısında silinip gitmek zorundadırlar. Doğanın, eşdeyişle aynı babanının çocukları olan insanlar kardeştirler ve bundan ötürü de birbbirlerine eşit ve özgürdürler. Aynı doğaya bağlı olmak, bireyi insanlığa (ümanizm) ve evren yurttaşlığına (kozmopolitizm) götürürür... Stoacı Epiktetos'un şu sözleri stoacılığı özetler: Nasıl saat günün bir parçasıysa ben de öylece bütünün bir parçasıyım. Saat gelir geçer, ben de gelir geçerim. Görevim elimde olanı yapmak ve üst yanına kulak asmaktır. Deniz yolculuğuna çıkarken gemiyi, kaptanı ve mevsimi seçerim. Bu, benim işimdir. Yolda bir fırtına koparsa asla umursamam. Bu, benim işim değildir. Kaptanı seçmek benim elimdedir, fırtınayla uğraşmaksa kaptanın elindedir. Bilgelik, bizim olanı ve olmayanı bilmek, ona göre davranmaktır... Stoa, Yunanca, direklere dayanmış açık bir dehliz anlamındadır.Zenon, derslerini, Atina'da Poikile meydanında böyle bir dehlizde kurulmuş bir resim galerisende vermişti (Stoa Poikile). Zenon stoa okulunu kurduğu zaman Atina'da Ksenokrates Platon akademisini, Epikuros kendi öğretisini, Krates kinik okulu, Stilpon Megara okulunu sürdürüyordu. Zenon, okulunu kurmadan önce, öğrenci olarak öteki okulların tümünden geçmişti. Bu bakımdan, öğretisi, şu Sokrates ilkesine dayanır: Doğru düşünmek. İyi davranmak doğru düşünmekle mümkündür ve felsefe doğru düşünmeyi öğreten bir yaşama bilimidir. Amaç iyi yaşamaktır ve bilgiler iyi yaşamak için gereklidir. İyi lyaşamaksa titizlikle sınırlandırılmış bir töreyle (ahlâk) mümkündür. Bu töreye bulunacak tek ölçü, doğru düşünen için, doğa ölçüsüdür. Öyleyse doğanın davrandığı gibi davranmalı ve doğaya asla karşı koymamalıdır.
Dictionnaire philosophique

Süreklilik.

(Dictionnaire philosophique) :
(Os. Temâdî, Fr. Continuite, Al. Stetigkeit, İng. Continuity, İt. Continuita). Devrimsiz evrim düşüncesi... Metafizik ve bireyci yöntemlerle gelişmiş bulunan klasik felsefe, devrimsiz evrim düşüncesini, başka bir deyişle, doğal süreklilikte sıçrama ve kopma olamayacağını savunmuştur. Alman düşünürü Gottfried Wilhelm Leibniz (1646-1716) süreklilik yasasıyle (lex continuum) bu mekanik bağlantı düşüncesini tanıtlamaya çalışmıştır. Leibniz'e göre doğada sıçrama olmaz, doğasal değişmelerde hiç kesilmeyen ve kopmayan bir süreklilik vardır. Doğasal olgular birbirlerini aralıksız olarak kovalarlar. Her devim (hareket), bir başka devimin sonucu olduğu gibi bir yeni devimin de yaratcısıdır, bu devimlilikse sürekli ve kesintisiz bir devimliliktir. Bu yasa, Tanrısal düzenin yasasıdır, önceden kurulmuş uyumun (harmonie preetablie) gereğidir. Leibniz'in bu düşüncesi, hiç değilse doğal bir evriumi belli eden düşümcü (transformizm) bir düşünce gibi görünürse de, metafizik çelişme burada da kendini göstermekte gecikmez. Leibniz'e göre monadlar hem sonsuz olarak gelişmekte, hem de sonsuz olarak kendi kendilerinin aynı kalmaktadırlar (principium distinctionis). Alman düşünürü Immanuel Kant (1734-1804) da süreklilik yasasını insan usunun önsel (a priori), deneylerden elde edilmemiş, kendiliğinden var bulunan doğal bir bilgisi sayar. Kant, bu sonuca, ansal yargıları (zihnî hüküm) sıralayarak varmaktadır. Ona göre insan usunun asıl işi yargılamaktır, yargılarsa usumuzda gene önsel olarak bulunan örnek kalıplara (kategori) vurularak yapılır. Öyleyse ne kadar yargı türü varsa o kadar da kategori vardır. Bu kategoriler nicelik, nitelik, oran ve kiplik düşüncelerini belirten üçerlik gruplar halinde on iki tanedirler. İşte bu nicelik ve nitelik grupları sürekliliği tanıtlamaktadır. Çünkü her olay, nicelik bakımından bir süreyi ve nitelik bakımından bir içeriği (muhteva) kapsar. Daha açık bir deyişle, her olgu niceliksel ve dolayısıyle süresel bir değer taşıdığı gibi, aynı zamanda niteliksel ve dolayısıyle içerikli bir değer taşır. Öyleyse her olgu bir yer kaplar ve boşluk varsayımı temelsizdir. Böyle olunca da sürekliliğin zorunluğu ortaya çıkmış olur... Bilimsel gelişmeler, kesintisiz süreklilik düşüncesinin tersini tanıtlamış bulunmaktadır. Devrimsiz evrim, ne doğal ne de toplumsal yapıda mümkündür. Evrim, devrimlerle sürüp gitmektedir. Daha açık bir deyişle, hiç bir fiziksel nesne ya da toplumsal olay sadece artma ve azalmaya bağlı olarak değişmez, azalma ve artma belli bir noktada sıçrayarak nicesel değişme nitesel bir değişmeye dönüşür (nicelikten niteliğe geçiş). Fizik, kimya ve toplumbilim bu gerçeğin sayısız örnekleriyle doludur. Örneğin kuanta mekaniğinde bir ratom, elverişli kuantik hallerin birinden ötekine sıçrayarak geçer. Isıtılan su, belli bir kaynama derecesine kadar su olarak kalır ve o belli derecede birdenbire ve sıçrayarak buharlaşır, yeni bir niteliğe geçer. Bu sayısız örnekler, metafiziğin sıçramasız ve kesintisiz süreklilik düşüncesinin yanlışlığını tanıtlamaktadır. Metafiziğin köklü değişmelere karşı olması doğaldır, çünkü metafizik sonsuzca olduğu gibi kalma düşüncesi üstüne kurulmuş bir varsayımdır... Bilimsel süreklilik anlayışı, eskiyle yeni arasındaki zorunlu bağlantıyı ve diyalektik gelişmeyi dilegetirir. bkz. Gelişme, Eytişimsel Özdekçilik, Sıçrama, Evrim, Evrim ve Devrim.