Toggle navigation
Contact
English
Turkish
English
German
French
Spanish
Italian
Azerbaijani
Contains
Contains
Whole word
Begins with
Ends with
Dictionary
Search
Dictionary
×
Turkish - French Dictionary
French - Turkish dictionary
Turkish - German Dictionary
German - Turkish Dictionary
Turkish - Spanish dictionary
Spanish - Turkish Dictionary
Turkish - Kurdish Dictionary
Kurdish - Turkish dictionary
Turkish - English dictionary
English - Turkish Dictionary
Turkish - Turkish dictionary
Italian - Turkish dictionary
Ottoman - Turkish Dictionary
Azerbaijani - Turkish Dictionary
Biology Glossary
Philosophical Dictionary
Chemical Dictionary,
Psychology, Dictionary
Sociological Dictionary
Dictionary of Economics
Medicine and Hematology Glossary
Environmental Glossary
Names Dictionary
Nautical Dictionary
Meteorological Glossary
Automotive Industry Glossary
Dream Dictionary of Phrase
Islamic Glossary
Computer, Internet Glossary
Tourism Glossary
Plants Glossary
Recipes Glossary
Welder Dictionary Eng - TR
Welder Dictionary TR - Eng
settle
Results for "settle"
settlement
(English - Turkish Dictionary) :
i. 1. yerleştirme; iskân; yerleşme. 2. (iskân edilerek oluşturulan) köy. 3. çökelme. 4. (binada oluşan) tasman, oturma. 5. (anlaşmazlığı/davayı) halletme. 6. hesabı kapatma; hesabı kapatmak için ödenen para. 7. (birine) (bir şeyi) bırakma/bağışlama; (birine) (bir şeyi) bırakma/bağışlama belgesi; bırakılan/bağışlanan şey/şeyler.
settler
(English - Turkish Dictionary) :
i. iskân edilen bir yere yerleşen/yerleştirilen kimse.
That settles it!
(English - Turkish Dictionary) :
Tamam! (Genellikle kızınca söylenir.): That settles it! I´m going to give him a piece of my mind! Tamam! Şimdi ağzının payını vereceğim.
unsettle
(English - Turkish Dictionary) :
f. 1. (inanç, ekonomi v.b.´ni) sarsmak: It had unsettled him. Onu ruhen sarsmıştı. 2. tedirgin etmek, huzurunu kaçırmak: The news of the uprising unsettled us. Ayaklanma hakkındaki haber huzurumuzu kaçırdı. 3. yerinden çıkarmak: The earthquake unsettled the statue in the park. Deprem parktaki heykeli yerinden çıkardı. 4. bozmak: The war has unsettled our travel plans. Savaş seyahat planlarımızı bozdu.
unsettled
(English - Turkish Dictionary) :
s. 1. tedirgin, huzursuz. 2. karışıklık içinde, çalkantılı; karışık: The situation´s still unsettled. Durum hâlâ karışık. unsettled political situation karışık siyasal durum. 3. kararlaştırılmamış, halledilmemiş, askıda: an unsettled matter halledilmemiş bir sorun. 4. ödenmemiş, kapanmamış: unsettled debt ödenmemiş borç. 5. değişken: unsettled weather değişken hava. 6. yerleşik olmayan. 7. meskûn olmayan: unsettled land meskûn olmayan arazi.
««
«
1
2
3
4
5
»
»»
Hidden div
Last Searched Words
aklanma
unqualified
reconnoissance
parentage
area address
İYONİZE TABAKA
perineoplasty
MÜTENASIR
karguzar
aborîzan
kayırmak
espina
Keyword Searches
ılık (178354k)
çüş (94937k)
açık (77924k)
İNDÎ (70085k)
ırmak (67174k)
naşî (55751k)
çatı (55575k)
HÂDİS (54818k)
balık (52889k)
ılım (51354k)
hasır (51046k)
rêsî (50796k)
All Dictionaries
Turkish - French Dictionary
French - Turkish dictionary
Turkish - German Dictionary
German - Turkish Dictionary
Turkish - Spanish dictionary
Spanish - Turkish Dictionary
Turkish - Kurdish Dictionary
Kurdish - Turkish dictionary
Turkish - English dictionary
English - Turkish Dictionary
Turkish - Turkish dictionary
Italian - Turkish dictionary
Ottoman - Turkish Dictionary
Azerbaijani - Turkish Dictionary
Biology Glossary
Philosophical Dictionary
Chemical Dictionary,
Psychology, Dictionary
Sociological Dictionary
Dictionary of Economics
Medicine and Hematology Glossary
Environmental Glossary
Names Dictionary
Nautical Dictionary
Meteorological Glossary
Automotive Industry Glossary
Dream Dictionary of Phrase
Islamic Glossary
Computer, Internet Glossary
Tourism Glossary
Plants Glossary
Recipes Glossary
Welder Dictionary Eng - TR
Welder Dictionary TR - Eng
All Dictionaries