Olguculuk.
Mantıkçı Olguculuk.
(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Os. Mantıkî ispatiyye, Fr. Positivisme logique, İng. Logical positivism). Bilimsel bilginin ancak mantık yapısıyle doğrulanabileceği anlayışı... Bu anlayış, ayrı bir deyimle dilegetirilmekle birlikte, gerçekte yeni olguculuğun temelidir. Öznel düşünceciliğin tipik bir örneğidir. XX. yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarında '. Carnap, H. Reichenbach, O. Neurath, C. G. Hempel gibi düşünürlerce ileri sürülmüştür. Öznel düşünceci duyumculuğun yerine öznel düşünceci görgücülüğü koyarak bilimi, doğal olarak temellenmiş kavramlara indirgemişlerdir. Bu anlayışa göre bilimsel kavramlar, ancak görgül olarak doğrulanabildikleri ölçüde geçerlidirler. Örneğin sömürü kavramı görgül olarak doğrulanamaz, bu yüzden de mantıkçı olgularca yapma ve geçersiz sayılır. Onlar için toplumsal ilişkilerin belirlediği kavramlar gerçekliği ve geçerliği olmayan kavramlardır. Bu yüzden mantıkçı olgucular, yaşamdan kopmuş bir kuram geliştirmişler ve aşırı bilimcilik savlarına karşın bilimdışına düşmüşlerdir. bkz. Yeni Olguculuk, Olguculuk, Mantıkçılık, Mantık, Öznel Düşüncecilik, Sematik Okul.
Olguculuk.
(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Os. İspatiyye, Fr. Positivisme, Al. Positivismus, İng. Positivism, İt. Positivismo). Bilinebilir olanın sadece olgular olduğunu varsayan akım... İngiliz düşünürü Hume'la Alman düşünürü Kant'ın temellerini attığı ve XIX. yüzyılda Fransız düşünürü Comte'un biçimlendirdiği bu akım, yaşadığımız çağın çeşitli nedenlerle nesnel gerçeklikten kaçmak isteyen çok büyük bir bölümünü etkilemiştir. XX. yüzyılın bütün idealistleri doğrudan ya da dolaylı olarak bu akımla ilişkilidir. Pek çok aldatıcı yanlar taşır: Bilimcilik savına rağmen bilimdışıdır, metafiziği yadsımasına rağmen metafiziktir, idealizme karşı çıkmasına rağmen idealisttir, tanrı anlayışını çürütmesine rağmen din önericisidir, tarafsızlık savına rağmen taraflıdır, üçüncü bir yöntem meydana koyma savına rağmen ikinci yöntemi izler. Gerçekte olumluculuk deyimiyle karşılanması gereken pozitivizm terimi Comte tarafından ileri sürülmüştür ve insan için olumlu (müspet) olanın sadece olgular (fenomenler) olduğu savını dilegetirir... Fransız düşünürü Auguste Comte'a (1798-1857) göre bilim, olgura (Os. Vakıa, Fr. Fait) dayanmalıdır. İnsan kafasının soyutlamalarından doğmuş olan metafizik, deney ve bundan ötürü de bilgi alanımızın dışındadır, nesnelerin kendilikleri (Os. Bizatihi şey, Fr. Chose en soi) de bilinemez. Bilim, bu gerçekdışıyle bu bilinemezliğin arasındaki alanda, sadece duyularımızla algıladığımız deney ve gözlemlerin konusu olan olgularla uğraşabilir. Daha açık bir deyişle, gözlerimizin önünde olup biten olgular ne ruh ne de özdekle açıklanamazlar, ancak başka olgularla açıklanabilirler. Çevresinde olup bitenleri açıklamaya uğraşan insan düşüncesi tarih boyunca üç hal geçirmiştir (üç hal yasası). Teolojik olan birinci halde insan, olayları, kendi iradesine benzeyen üstün iradelerin yönettiğini sanmış ve dinsel bir üstünlük anlayışıyla açıklamaya çalışmıştı. Sonra, bu üstün iradeleri soyutlayarak, kendine benzeyen tanrıların yerine bu soyut kavramları koydu. Olayları, gerçek sandığı bu soyut kavramlarla açıklamaya çalışarak metafizik olan ikinci hale ulaştı. Şimdiyse olayları, deney ve gözlemlere dayanan başka olaylarla açıklayarak pozitif, olumlu ve bilimci hale erişmiş bulunmaktadır. Doğru olan da budur. Bilim, tarih boyunca boşuna tartışılmış olan spiritualizmle materyalizmin, bu iki bilinemezin, her ikisine de sırt çevirerek bu üçüncü yolda yürümeli ve sadece gözleriyle görüp elleriyle tutabildiği olguları incelemekle yetinmelidir. Ruhçuluk kadar maddecilik de metafiziktir, fizikse elbette metafizikle açıklanamaz. Metafiziğin yerine bilimi koymak gerekir. Bilim de, insanlıkla beraber, evrimi içinde bu üç hali geçirmiştir (teolojik, metafizik, pozitif). Her bilim, kendi özelliklerini ekleyerek kendinden önceki bütün bilimleri kapsar. Bilimler böylece sıralanır ve sınıflandırılır. İlk bilim aritmetiktir, sonra onu kapsamış olarak geometri gelir, daha sonra her ikisini de kapsayan mekanik oluşmuştur. Bunların üstünde tümel bilim olan matematik yükselir. Sonra ve sırasıyle astronomi, fizik, kimya, biyoloji ve merdivenin en tepesine de bütün bunları kapsayan toplumsal fizik ya da sosyoloji yerleşir. Bilimler, yalın oldukları oranda pozitif kalmışlardır. Nitekim bilimlerin en yalını olan matematik yüzyıllardan beri ilk biçimiyle sürüp gelmiş ve "üç kere üçün on etmesi için Tanrıya yalvaracak hiç bir sağduyulu kişi çıkmamıştır". Buna karşı astronomi, karmaşıklığı yüzünden, üç halin üçünü de geçirmiştir; ilkin teolojik olmuş, sonra metafizik bir görünüş almış, en sonunda pozitifliğe ulaşmıştır. En karmaşık bilim olan sosyoloji ise henüz metafizik çağını aşamamış durumdadır, onu pozitif hale olguculuk getirecektir. "Tarihsel olaylar, biyolojik olaylardaki zorunluğun aynı olan bir zorunlukla birbirlerini doğururlar". Pozitif bilimden (müspet ilim, olgucu bilim) başka bilim yoktur. İnsanlığa, hiç bir insanüstü varlığa dayanmayan ve insan sevgisinden doğan yeni bir insanlık dini gereklidir. Bu din, pozitif nedenlerin üstüne kurulmalı, teolojiye olduğu kadar metafiziğe de sırt çevirmelidir. İnsanlık dini, nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi düşünmeden, kısa hayatımızı daha yaşanılır bir hale (pozitif hale) koyacaktır. Buysa, birbirimizi sevmekle, birbirimiz için yaşamakla gerçekleşecektir."İnsanlığı, bir insanı sevdiğiniz gibi seviniz"... Olguculuğun (pozitivizm) kaynakları Hume (1711-1776), Kant (1724-1804) ve Condillac'tır (1715-1780). olguculuk, olguları, Condilac'tan gelen duyumculuğa uygun olarak duyumlara indirger. Hume'la birlikte nesnel gerçekliği yadsır. Kant'a uygun olarak da spiritualizmin ve materyalizmin insan usuyle kavranamayacağını, bilinemeyeceğini savunur. Olguculuk, bilimciliği savunduğu halde bilinemezcidir (agnostisizm), nesnel gerçekliği yadsıyarak bilgiyi insan bilincine indirgemekle idealisttir (idealizm), bilinen evrenin ötesinde üstün bir varlığın yaşayıp yaşamadığının kesinlikle ileri sürülemeyeceğini savunmakla ruhçudur (spiritualizm), felsefenin temel sorununa ne özdekçilik, ne de ruhçulukla karşılık verilemeyeceğini savunmakla üçüncü felsefeyi gerçekleştirmek iddiasındadır, felsefenin temel sorunun ortadankaldırmakla bizat felsefeyi yadsımaktadır... olguculuk, İngiltere'de John Stuart Mill'le (1806-1873) Herbert Spencer (1820-1903); Fransa'da Emile Littre (1801-1881), Ernest Renan (1823-1890), Hyppolite Taine (1828-1921), J. H. von Kirchmann (1802-1884), Ernst Las (1836-1885); XIX. yüzyıldan sonra da mahizm, ampiriokritisizm ve pragmatizm öğretilerince gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. John Stuar Mill'in yararcılığı (Os. Faydacılık, Fr. Ütilitarizm) da olguculuk anlayışı üstüne kurulmuştur. Mill, bilinebilir'in sınırları dışında saydığı özdekçilikle ruhçuluğu yadsır, deneyin ancak olguları gösterebileceğini savunur ve hiç bir kesinliğe dayanmayan görece (Os. İzafî) bilgilerin yararlı olduğunu ileri sürer... Olguculuk, bilimci geçindiği halde, gerçeği bilinemez saymakla, bilime karşı çıkmaktadır. Oysa bilim, örenğin bir kauçuk yapabiliyorsa, bunun nedeni kauçuğu "kendiliğinden şey" olarak bilmesi ve tanımasıdır. "Pozitivistler ne materyalist ne idealist olduklarını, fakat ampirik olay ve olguları incelemekle yetindiklerini, bilim adamı olduklarını söylerler. Oysa bu sözler idealizmle aynı kapıya çıkmaktadır. Pozitivistler felsefenin temel problemine yan çizip, bunun bilim tarafından çözülemeyeceğini söylemekle maddî âlemden kopmakta, kendi bilinçleri içine kapanmakta, eşdeyişle, öznel idealizmi gerçekleştirmektedirler". Nitekim olguculuk da, sonunda, açık ya da gizli idealizmin zorunlu sonucu olan öğütçülüğe varmakta, insanlık dini idealizmiyle sevgiler ve saygılar öğütlemektedir. bkz. Yeni Olguculuk, İnsanlık Dini, Olaycılık.
Yeni Olguculuk.
(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Os. Nev ispatiyye, Fr. Neo-positivisme). Felsefeyi dil çözümlemelerine indirgeyen, bilimi de dille sanırlayan idealist akım... Olguculuk, temelde, Alman düşünürü Immanuel Kant'tan gelen "olaylardan başka hiç bir şeyi bilemeyiz" varsayımına dayanır. Bu bakımdan yeni Kantçılık, yeni gerçekçilik, yeni Hegelcilik gibi bütün idealist öğretiler, az çok, zorunlu olarak olgucu bir sunuca varırlar. Olaylardan başka hiç bir şeyi bilemeyeceğimize göre bilim de sadece olayları incelemekle yetinecek ve kendiliğinde şey'in alanına el uzatmayacaktır. Yeni olgucular, olguculuk öğretisini bu anlamdaki bilimselliğe uygulayarak, bilimsel kuralların değerini ölçebilecek yanılmaz bir ölçüt buldukları kanısındadırlar. Bu ölçüt de dil ve somut mantık incelemeleridir. Gerçeğin bilgisi, bilimsel düşüncenin verilerinden ibarettir. Demek ki felsefeye dilin çözümlenmesinden başka yapacak bir iş kalmamaktadır. Felsefe ve bilim tüm mantık işidir. Bu yüzden yeni olguculuk, bilim felsefesi ya da mantıkçı olguculuk (Fr. Positivisme logique) adlarıyle de anılır. Yeni olguculuğun temelleri Bertrand Russel, L. Wittgenstein, M. Schlick, R. CArnap, H. Reichenbach, Tarski, W. Quine, A. Rap, G. Ryle, A. Ayer tarafından atılmıştır. Yeni olguculğun ayırıcı niteliği, bilimsel terimlerin semantik çözümlenmesine dayanmaktadır. Bu düşünceyse, örneğin Amerikan semantisi S. Chase'in elinde "sömürme" teriminin dilden atılmasıyle sömürme olayının da ortadan kalkacağı sonucuna varmaktadır. Yeni olgucular, olay deyiminden, nesnel fenomenleri ve olguları değil, öznel duyumları ve tasarımları anlamaktadırlar. Onlara göre bilim sadece olaylarla uğraşacaktır, ama olayların nesnel gerçeklikleri yoktur, örneğin bir limonun gerçekten var olup olmadığı ve nasıl bir süreçle varlaştığı sorulamaz ve incelenemez. limon, sadece dille anlaşılan tat, burunla duyulan koku, gözle görülen renk ve biçimden ibarettir ve yalnız bu nitelikleri bilimsel bir araştırmanın ve yargının konusu olabilir. Bilim, nesnel dünyayı asla bilemez. Yeni olgucular, böylece, felsefenin temel sorunlarını tümüyle yok ettikleri ve bilimi en ilkel yanından aldıkları halde, varsayımlarına bilimsel felsefe adını takmaktan çekinmemektedirler. Gerçekte yaptıkları iş, olay teriminden öznel duyumları ve tasarımları anladıklarına göre, yalın bir öznel idealizmden ibarettir. Yeni olgucular, töresel alanda da aynı özelliği gütmektedirler. Onlara göre töresel bir kanı, kişisel bir kanıdır ve başkalarını bağlamaz. Nesnel töresel kurallar yoktur. Bundan çıkan sonuç da açıkça şudur: Nesnel töresel kurallar arayanlar dine baş vurmalıdırlar. Yeni o4lguculuk, görüldüğü gibi, metafiziğe sırt çevirme ve bilimselleşme iddialarına rağmen, bilimin tüm dışında ve metafiziğin tüm içinde bulunan gerici idealist bir öğretidir. bkz. Olguculuk, Yeni Kantçılık, Eleştiricilik, Mantıkçılık, Mantıkçı OIlguculuk, Sematik Okul, Öznel Düşüncecilik, Tekbencilik.