bilim


"bilim" Kelimesi için arama sonuçları

Fəlsəfə Sözlüğü

Nedenbilim.

(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Os. Mebhas-i esbab, Fr. Etiologie, Al. Aetiologie, İng. Etiology, İt. Etiologia). Belli bir türdeki olayların nedenlerini araştıran ve inceleyen bilim... Örneğin tıp, tarih ve biyoloji olaylarının nedenlerini nedenbilim araştırır. Özellikle hekimlikte nedenlerin bilinmesi hastalığın önlenmesini ya da iyileştirilmesini sağlar. bkz. Neden.
Fəlsəfə Sözlüğü

Olasılıklar Hesabı Bilimi.

(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Os. Hesab-ı ihtimalî, Fr. Calcul des probabilites). Rastlantının yasalarını araştıran bilim... Bilim, olabilirliliğin (Fr. Probabilite), eşdeyişle rastlantının (Os. Tesadüf( varlığını göz önünde tutmak zorundadır. Mekanik gerekircilik, rastlantının varlığını yadsıdığı için birçok yanılgılara düşmüştür. Rastlantı vardır ve daima göz önünde tutulmalıdır. Böyle olunca da rastlantının rastlama olasılğını hesap etmek gerekmektedir. olasılıklar hesabı bilimi, bu hesabı yapan ve rastlantının yasalarını araştıran bilimdir. Bu hesap hiç bir zaman kesin bir hesap olamaz, daima yaklaşık bir hesaptır. Belli bir yere giden bir kişi, belli bir yoldan geçmek zorundadır, belli bir çatıdran kopan bir taş parçası da yerçekimi yasasına göre belli bir yere düşmek zorundadır. Kendi iç determinasyonlarıyle belirlenen bu iki zorunluk birbirlerine rastlayıp kesişebilirler ve çatıdan kopan taş yoldan geçen o kişinin kafasına düşebilir. Acaba bu rastlantı yüzde kaç oranında olasıdır. Olasılıklar hesabı bilimi bunu bulmak için istatistiklerden yararlanır ve rastlantının tek yasasını meydana getirir. Rastlantının tek yasasına göre "olma ihtimali pek az olan olaylar hiç olmazlar". İlk bakışta yadırganabilecek olan bu yasa, gerçekte günlük yaşamımızın temeli olan bir yasadır. Örneğin insanlar bir trafik kazası ihtimali asla gerçekleşemeyecekmiş gibi sokaklarda rahatlıkla dolaşmaktadır. Çünkü istatistiklere göre nüfusu bir milyon olan bir kentte ortalam olarak trafik kazasından güne bir kişi ölmekterdir. Milyonda bir olan bu ihtimal, rastlantının tek yasasına göre insan ölçüsünde ihmal edilebilecek sayıda bir ihmaldir. Bir insanın yaşamında yüzde yüz gerçekleşecek olan ölüm ihtimalini çocukların hüç düşünmemesi, gençlerin az düşünmesi ve yaşlıların çok düşünmesi ihtimal oranlarının azlığı ve çokluğundan ötürüdür. İnsanların bu gibi yargıları, bilimsel olarak incelemedikleri halde, kendiliğinden yer etmiş ampirik yargılardır. Rastlantının tek yasasına göre olmayacakmış gibi kabul edilesi gereken olasılık oranları insan ölçüsünde, dünya ölçüsünde, evren ölçüsünde ve evrenüstü ölçüde değiştikleri gibi önemlerine göre de değişirler. Örneğin ölüm ihtimalinde göze alınmayan yüzde on oranı, sadece tatsız bir rastlantı ihtimalinde hiç olmayacakmış gibi göze alınabilir. Örneğin yeryüzündeki insanların sayısı bir buçuk milyar olduğuna göre insan ölçüsünde ihmal edilebilen milyonda bir ihtimal, dünya ölçüsünde milyonda birin milyarda biridir. Bu sayı, aynı konuda, evren ve evrenüstü ölçülerde çok daha küçülür ve büsbütün hiçleşir. Havaya atılan bir parada yazı ya da turanın gelmesi ihtimali birbirine eşittir, ama arka arkaya yapılan bin denemede de yazı gelmesi ihtimali sıfırdır. Bir denemede eşit olan ihtimallerin bin denemede sıfıra düşmesi, rastalantının tek yasasına göre tekrarlanma sayısının çoğalmasından ötürüdür. Örneğin telefonu saat 14'le 18 arasında iki saat meşgul bulunan bir aboneye telefon edildiğinde meşgul sinyali işitilince bunun gerçek meşguliyetten mi ya da her hangi bir arızadan mı olduğu tekrarla anlaşılır. Çünkü dört saatte iki saat telefonu meşgul bulunan böyle bir aboneye telefon edildiği zaman telefonu serbest bulmak iki şanstan biridir. Üç defa arka arkaya meşgul sinyalinin işitilmesi, dördüncü açışta serbest bulma ihtimalini bir bölü ikiye yükseltir. Bu aboneye her gün telefon edilmesi ortalama ayda bir defa art arda beş kez meşgul sinyalinin işitilmesini, yılda bir defadan fazla da art arda sekiz kez meşgul sinyalinin işitilmesini gerektirir. Yılda iki defa meşgul sinyali veren telefonda bir arıza olabileceği kabul edilirse art arda sekiz defa meşgul sinyalini işitmek bir arızadan şüphelenmeyi gerektirir, art arda on iki kere meşgul sinyalini işitmek şüpheyi çok kuvvetlendirir, meşgul sinyali on dakika arayla art arda yirmi kere duyulursa arıza kesindir. Olasılıklar hesabı biliminin bilimsel ya da bilimdışı birçokpratik sonuçları vardır. Örneğin olasılıklar hesabı bilimine göre bahse girmek bir bilgi işidir. İhtimali (P) olan ve kazanana verileceği vaat edilen para toplamı (A) olan bir bahiste sürülecek para nispeti âdil olarak, olayın meydana geleceğini savunan (AP) miktarında ve olayın meydana gelmeyeceğini savunanın A (I-P) miktarında para koymasını gerektirir. Daha açık bir deyişle altı ihtimalli bir zarda bir atışta altı getireceğini savunan on kuruş ve bunun olamayacağını savunan elli kuruş koymalıdır, aksi halde tutulan bahiste sürülen para âdil değildir. Bundan başka herhangi bir kumarda kazanma ihtimalleri Poisson yasasıyle tespit edilmiştir. Örneğin satışa yüz bilet çıkarılan bir piyangoda bir bilet alan kişinin kazanma ihtimali yüzde birdir. Ama bu kişi bir bilet alma deneyini aynı ihtimalli yüz piyangoda yüz kere tekrarlarsa bir defa kazanma ihtimali hiç kazanmama ihtimaline eşittir, iki defa kazanma ihtimali iki defa küçük, üç defa kazanma ihtimali iki defa kazanma ihtimalinden üç defa küçük, dört defa kazanma ihtimali üç defa kazanma ihtimalinden dört defa küçük, beş defa kazanma ihtimali dört defa kazanma ihtimalinden beş defa küçüktür ve ihtimaller bu oranda devam etmektedir. Görüldğü gibi ihtimaller matematik bir ölçü vermektedirler. Bu hesaba göre bu deneyde on defa kazanma ihtimali on milyonda birdir ve insan ölçüsünde ihmal edilebilen birihtimaldir. Eğer yüz kişi aynı deneyi tekrarlarsa Poisson yasasına göre bunlardan otuz altı kişi katıldıkları yüz çelişikte hiç kazanmayacaklar, otuz altı kişi de katıldıkları yüz çelişit bir defa kazanacaklardır. Buna karşı on sekiz kişi iki defa, altı kişi üç defa, iki kişi dört defa, bir kişi de dört defadan fazla kazanacaktır. Piyango yönetmenleri zarar etmemek için verecekleri ikramiyeyle bilet satış bedellerini Poisson yasasına göre hesaplar. bkz. Olasıcılık, Rastlantı.
Fəlsəfə Sözlüğü

Olaybilim.

(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Os. Mebhas-i şüun, Fr. Phenomenolgie, Al. Phaenomenologie, İng. Phenomenology, İt. Fenomenologia). Nesnenin bilgisine ancak özneden varılabileceği savını gerçekleştirdiği ileri sürülen yöntem... Alman düşünürü Edmund Husserl (1858-1939)e göre nesnenin bilgisine ancak özneden varılabilir. Olaylar (fenomenler) bugüne kadar şu ya da bu yönden anlatılmışlardır ama onların kendiliklerinde ne olduğu henüz çözülmemiştir. Bilinmeyen bu fenomenlerin başında da insan gelmektedir. Özne olmadan nesne de olamaz ve nesne ancak özneyle denenebildiği kadar bilinebilir. Bu deneme de ancak olaybilim yöntemi'yle yapılabilir. Bunu gerçekleştirmek için bilinç, nesneye yöneltilmelidir. Bilincin bu yöneliminde önkoşul, bütün verilmiş bilgileri (Husserl'in deyimiyle bütün dünyalıları) ortadan kaldırmak (Husserl'in deyimiyle paranteze almak)tır. Görünen'den (fenomen) başka hiç bir bilgi yoktur, bilgi olmayınca hatırlama da yoktur, dünyalı olarak hiç bir aracıdan yararlanılamaz. Yaşadığımız dünyayı daha iyi kavramak ya da yeniden kurmak içni, fenomenoloji yöntemiyle çalıştığımız süre, yaşadığımız dünyadan isteğimizle vazgeçeceğiz. Çalışmamız, böylece, dünyadışı bir çalışma olacaktır. Elde edilen tasarımları da bu açıdan değerlendirmek zorundayız. Bu alandaki fenomenler de dünyalı fenomenler değil, her türlü dünyalılıktan soyulmuş fenomenlerdir. Örneğin sözünü ettiğimiz vücut, fizyolojik bir vücut değil, cisimli-ruhlu som bir görünüdür. Husserl, evreni kavramamız için önce -buradaki öncelik, bir zaman önceliği değil bir düşünce düzeni önceliğidir; çünkü zaman da bir dünyalı olarak paranteze alınmıştır- kendimizi kavramamız gerektiğini ileri sürmektedir. Her şeyi vücudumuzla deneyeceğiz, evrene vücudumuzla açılacağız. Başkasının ben'i ancak kendi ben'imizle anlam kazanacaktır. Başkasının vücudunu, kendi vücudumuzdan aldığımız vücut anlamını başkasının vücuduna aktararak, kavrayabilirz. Bu aktarma, bize, kendi ben'imizin içinde başkasının ben'inin de yaşamakta olduğu gerçeğini verir. Öyleyse dünya ancak başkalarıyle birlikte varır. Bu birliktelikse insan-kültür-toplum-tarih dünyasının evrensel bir birlikteliğidir... Öznel idealizmin tipik bir örneği olan Husserl'in bu savı ve yöntemi çağdaş idealist akımları büyük ölçüde etkilemiştir. Evreni, kendini aşmış bir ben'le ve ben'in kendini aşabildiği oranda kurma anlayışı başta varoluşçuluk olmak üzere birçok düşünceci öğretilere temel olmuştur. Usaaykırıcılığın (irrasyonalizm) bu yeni biçiminden Katolik kilisesi yararlanmaya çalışmaktadrır. Bilgiyi, doğasal ve toplumsal nesnel gerçeklik yerine bilinçte aramayı öneren fenomenolojik sav çağdaş burjuvazinin çıkarlarına uygunluk oranında tutulmuş ve yayılmıştır... Fenomoloji deyimi, Husserl'den önce, çeşitli anlamlarda Lambert, Kant, Hegel, Hamiltoın, Hartmann tarafından da kullanılmıştır. Örneğin Hegel'in 1860 yılında yayımlanan Ruhun Fenomenolojisi adlı yapıtı, ruh'un, bireysel duygulanımlardan tümel us'a doğru yükseliş basamaklarını inceler. bkz. Varoluşçuluk, Yeni Tomacılık, Kişilikçilik.
Fəlsəfə Sözlüğü

Olumsuz Tanrıbilim.

(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Fr. Theologie negative). Alman düşünürü Cusanus'un öğretisi... Kardinal Nicolaus Cusanus'a (1401-1464) göre tanrı kavranamaz. Çünkü us, yapısı gereği, birleştiricidir ve birleştirme işini gerçekleştirebilmek için de çokluklar ve ayrılıklar gerekir. Tanrıysa ancak çokluklar ve ayrılıkların dışında düşünülebilir. Öyleyse düşünce, bu son ereğinde, kendisiyle çelişmeye düşmektedir. Daha açık ber deyişle, birleştirici olan düşünce, ayrılıklarla çalışmak için yapılmış olduğundan, yetkin birleşmeye (Tanrı) yükselince çalışamaz duruma düşer... Ortaçağdan Rönesansa eçiş döneminde yaşayan ve düşünce yapısıyle de bir kolu geçmişte, öbür kolu gelecekte bulunan bu ilgi çekici düşünür, Kant'ın öncüsü sayılabilir. Düşüncenin sınırını çizmiş ve bu sınırın ötesinde kalan metafiziği mistik bir görüşle sezilere bırakmıştır. Bundan başka Cusanus, Tanrıyla doğayı da birbirinden ayırmış, güçlü bir sezgiyle evrenin evrimsel bir gelişme olduğunu ileriye sürmüştür. Cusanus'a göre doğada karşıtlar (çokluklar ve ayrılıklar) vardır, Tanrıdaysa bütün karşıtlar birleşmiştir, öyleyse bu iki yapı aynı şey olamaz. Evren devim halindedir ve sonsuz bir değişme içindedir, Tanrıysa tüm değişmezliktir. Cusanus, "karşıtların geçitlerle sürekli olarak ortadan kalkacağını" düşünmekle bir çeşit diyalektik anlayışa varmış olmaktadır. Cusanus'a göre dünya, evrenin merkezi de olamaz, çünkü evrenin merkezi ancak kendi dışındaki bir şeye göre olabilirdi, bu halde evren bütünlük (La. Universum) anlamında bir evren olmazdı. Görüldüğü gibi, din mesleğinde kardinalliğe kadar yükselmiş olduğu halde, Cusanus'un düşünceleri teolojiye karşıt düşüncelerdir. bkz. Tanrıbilim.
Fəlsəfə Sözlüğü

Ruhbilim.

(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Os. Ruhiyyat, Fr., Al. Psychologie, İng. Psychology, İt. Psicologia). Özneyle nesnenin karşılıklı etkileşmesinde oluşan insanın öznel yanını inceleyen bilim... Bilen (özne)le bilinen (nesne)in karşılıklı ilişki ve etkileşmesinde insanın öznel yan (Os. Ruhî, Fr. Psychique, Al. Psychiscih, İng. Psychical, İt. Psichico)ını duyumlar, duygular, algılar ve düşünceler meydana getirir. İnsanın bu yanı dilimizde ruhsal ve tinsel deyimleriyle de dilegetirilmektedir. Ruhbilimin konusu insanın ub ruhsal oluşması ve etkinliğidir. Bu konu, bir açıdan, felsefenin temel sorunuyle ilgilidir. Ruhsal olayların bireysel kişilikteki bütününü dilegetiren ve ruh anlamında kulanılan Yunanca psikhe (Fr. Psyche) sözcüğüne verilen idealist ve materyalist anlamlar felsefenin bu temel sorununu meydana koyar. İdealistler bunu özdekten bağımsız, cisimsiz ve ölümsüz bir varlık saymışlar ve bilinç'le özdeş kılmışlardır. Materyalistlere göre bu, gelişmiş özdeğin ürünüdür ve özdek'le özdeştir. İdealizmin ve diyalektik olmayan eski materyalizmin bu yanılgıları eytişimsel özdekçilikle aşılmış ve ruh'la özdek'in aynılaştırılamayacağı gibi ayrılaştırılamayacağı da meydana konmuştur. Ruh özdeğin ürünüdür, onun belli bir gelişme anında meydana gelmiştir, bu bakımdan onunla ayrılaştırılamaz. Ama ruhla özdek aynılaştırılmamalıdır; çünkü üst olan alt olana indirgenemez. Bu idealist yanılgıların her rikisi de aynı saçma sonuçları doğurmakta birleşirler. İdealizmin ve idealist materyalizmin anlayışını sürdüren düşünceci ruhbilim (Os. İftikârî ruhiyyat, Fr. Psychologie idealiste), eytişimsel özdekçi anlayışa dayanan bilimsel ruhbilim (Os. İlmî ruhiyyat, Fr. Psychologie scientifique)le aşılmıştır. Bilimsel ruhbilim, ruhsal olanı, idrealist ruhbilimin yaptığı gibi soyut olarak ele almaz; doğasal ve toplumsal bağıntıları içinde ele alır, insanın ruhsal yapısının yetkince ve çok yanlı oluşmasının koşullarını ve yöntemlerini meydana koyar. Bilimsel ruhbilim, eytişimsel bilgi kuramıyle de bağımlıdır ve ona dayanarak onu geliştirir... İlkin Alman düşünürü Christian Wolff'un ileri sürdüğü psikoloji terimi, bilinç olgularının çeşitli açılardan ele alınması sonunda bir hayli çeşitlenmiştir. Örneğin, behaviyorizm (behaviorisme) adıyle anılan tepki ruhbilimi, canlı varlıkların davranışlarını ve tepkilerini inceler, iç ve dış gözleme baş vurmaz. Buna karşı nesnel ruhbilim (Fr. Psychologie objective) baş vurarak bilincin olgularını inceler. Bireysel ruhbilim, bilincin olgularını bireysel özellikleri içinde inceler. Patrolojik ruhbilim ya da psiko-fizyoloji, bilincin olgularını fizyolojik olaylarla bağıntıları bakımından inceler... Ruhbilim, çağımızda, diyalektik maddeci dünya görüşünden sıyrılmak isteyenlerin sığınağı olmuştur. Toplumsal yaşamın bütün alanlarında diyalektiğin karşısınaruhbilim çıkarılmaktadır. Toplumsal yaşam, bilinç olgularıyle açıklanmaya çalışılır. Örneğin ekonomide marjinalcilik, ekonomik değeri sonuç (marjinal, nihaî) birimin yararlığıyle belirler. Freud'e göre insanların bütün eylemleri cinsel içgüdülerle belirlenir. Adler, cinsel içgüdünün yerine aşağılık duygusunu koyar. Kimi toplumbilimcilere göre, devrimler kollektif histeri nöbetleridir. Bütün bunlar, gerçekte, insanı bilinçdışına iten düşüncelerdir (Tr. Usaaykırıcılık, Fr. Irrationalisme). Çünkü bütün bu hallerde insan, bilinciyle değil, bilinçdışı biyolojik itişlerle davranmaktadır. Gerçekte, toplum ilişkilerini belirleyen bilinç ya da bilinçaltı olguları değil, tersine, bilinç ya da bilinçaltını belirleyen toplum ilişkileridir. bkz. Bilgi Kuramı, Eytişimsel Özdekçilik, Özdekçilik, Düşüncecilik, Fröytçülük, Aşağılık Duygusu, Can ve Tin, Tinselcilik, Bilgi, Bilinç.