alış
ÇOĞULCULUK [İng. Pluralism]:
(Sociological Dictionary) :
Bir devlette veya sosyal organizasyonda gücün bir çok grup veya organizasyon tarafından paylaşılmasıdır. Klasik anlamda F. G. Hegel'in üniter devlet anlayışına bir tenkit amacıyla kullanılmıştır. Batılı demokrasilerde siyasî gücü elde etmek, ona katılmak için rekabet içinde olan elitler ve sosyal grupları ifade etmektedir.1960 sonrası Avrupa ülkelerinde ticaret erbabının ve yabancı işgücünün artan coğrafî hareketliliği ile önem kazanan bir kavramdır. Bir çok Avrupa ilkesi demografik yapılarının da bir gereği, göç alan ülkeler olarak çok etnikli ve çok kültürlü hale gelmişlerdir. Bu ülkeler çok farklı etnik ve ırkî grupları bünyelerinde taşımaktadırlar. Diğer taraftan, gelişme gücüne sahip bazı önü açılan ülkeler,bünyelerine uygun olmasa da, çoğulculaştırma telkinleri ile karşı karşıyadır.
EMPERYALİZM [İng. Imperialism]:
(Sociological Dictionary) :
Genelde imparatorluk dönemi yaşamış toplumların uyguladıkları, siyasî ve konomik yönleri olan bir politikadır. ancak, her imparatorluk dönemi yaşamış devletin emperyalist olduğunu iddia edemeyiz. Bu özellik toplumların millî ve dinî özelliklerine göre değişmektedir. İstismarın yasaklandığı kültürlerin inanç dünyalarında fetih, bir yayılma olmaktar çok; açma veaydınlatma hareketidir.Emperyalizm, bir veya birden fazla ülkenin bir diğer ülke üzerinde zora dayalı hakimiyet kurma yoludur. Bu şekilde siyasî ve ekonomik bakımdan güdülen ülke kendi millî benliğini, kültürün, menfaatlerini, değer hükümlerini güden ülkeye göre şekillendirmek durumunda kalabilir.Emperyalizm, bir bakıma kültürel yabancılaştırma sürecini takip eden bir olgudur. Bundan dolayı bazıları kültürel yabancılaştırılma olmadan emperyalist politikanın yürüyemeyeceği görüşünden hareket ederek kültür emperyalizminden bahsederler. Böyle bir politika ile toprakları işgal edilerek veya herhangi bir işgale gerek kalmaksızın propaganda, alıştırma ve telkin yoluyla medya kullanılarak uydulaştırılan, milî coğrafyanın vatan olmaktan çıkarıldığı, kalabaliklaştırılan milletlerin meperyalizmin esaretine girdiği görülür.Emperyalizme iki farklı bakış açısı vardır. Bunlardan birincisi, genişleme emeli besleyen eski medeniyetlere meselâ Roma İmparatorluğu ile meperyalizmi başlatmak.. Diğeri ise, 20. Yüzyılın bir özelliği olarak konuya bakmaktadır. Kapitalizmin ve çöken Sovyetler Birliği'nin güdümündeki Komünist ideolojinin bir genişleme politikası olarak kullandığı sömürgeci hareketler, bilhassa Orta Doğu ve asya'da etkili olmuş, Üçüncü Dünya ülkeleri bundan nasiplerini almışlardır.Yeraltı, yerüstü ve insangücü kaynakları istismar edilmiştir.Bazı yazarlar, II, Dünya Harbinden ve Avrupalı imparatorlukların tarih sahnesinden silinmesinden sonra emperpalizmin artık mevcud olmadığını ileri sürmelerine rağmen, (Goldhorpe, e., 1984) bağımsızlaştırılan veya bağımsızlığına kavuşan ülkeler, eskiden tâbi oldukları ilkelerin nüfus bölgelerinden kurtulamamış, kültürel milli kimlik boşluğu, ekonomik istismârın ve siyasî yönlendirmenin devamını sağlamıştır. Bu gelişme "yeni emperyalizm" olarak da isimlendirilebilir.
KAPİTALİZM [İng. Capitalism]:
(Sociological Dictionary) :
Sermayenin özel teşebbüs eliyle üretim ve gelir paylaşılmasına ağırlığını koyuğu, kontrol edildiği bir sistemdir. Kapitalizmin doğuşunu büyük ölçüde sermaye birikimi, kâr amacı, iktisadî rasyonellik,teşebbüs ruhu, özel milkiyet ve onun ard arda harekte geçirdiği teknolojik gelişme ve bütün bunlara uygulama imkânı veren kredi ve sermaye piyasası kuruluşlarıdır.Servet birikimi, hudutsuz kazanç ve istismar hırsı tarihin her devrinde var olmuştur. Ancak, sisteme çerçevesinde rasyonalist, rekabetçi zihniyetle üretime ve ardından tekrar sermaye birikimine sevkeden anlayıştır. Kapitalizm belirlibir zihniyet dünyasının sonucudur. Kapitalizmi kapitalizm yapan yalnız dış görünüşü ile para, sermaye akımı, ya da akımların meydana getirdiği kuruluşlar değil, aynı zamanda ve belki daha önemli ölçüde çağın tipik insanın davranış biçimi tercihleri ve değer hükümledir. Bunlar yaşanan dış kalıpların basit bir fonksiyonu olarak ortaya çıkmayıp, o dış kalıpları veya çevreyi şekillendirmişlerdir.Nitekim, Max Werber (Bkz. Weber, M.) bu noktalara iaret ederek Batı ve Kuzeybatı Avrupa'da puratanizmin, dini reform haketlerinin, Allah'a kulluk etmeyi iş ve meslek çerçevesinde düzenli bir çalışma ve üretme ile mümkün görmüş, yaratılanı ve kazanılanı gelişigüzel tüketmeyip, tasarrufa ve daha sonra yatırıma aktarmayı esas almıştır. Weber, kapitalizmin ruhunun kapitalizmden önce ortaya çıktığını belirtmektedir.Sombart da kapitalizmin gelişmesinde zihniyet ve iktisat dışı faktörlere ağırlık vermektedir.Kapitalizmin ortaya çıkışı, sermaye birikimi ve bu sermayenin daha üretken alanlarda rekabet şartları altında sürekli kullanımıyla mümkün olabilmiştir. Avrupa'da feodal ilişkilerin çözülmesi, pazar ekonomisi, ticaretin filizlendiği şehirlerin doğuşu, ticarî kapitalizmin müjdecisi olmuş, taşınmaz mallar yerini taşınır malların üstünlüğüne bırakmıştır. Daha sonra ticarette elde edilen kaynaklar, sınai kapitalizme geçite zemin oluşturmuştur. Bu gelişmede 18. Yüzyılın ikinci yarısında sanayi inkılâbının sağladığı imkânlar önemli rol oynamıştır. 19. Yüzyıl bu sistemin zirveye çıktığı bir dönemdir.19. Yüzyıl kapitalizminin daha önceki dönemlerdeki özellikleriyle devam ettiğini söylemek zordur. Kapitalist toplumlar kamu sektörünün de yer aldığı karma ekonomi ve sosyal hakler çerçevesi içinde yeni bir şekil almak ve sosyal devlet anlayışıyla bünyelerinde ortaya çıkan sosyal adaletsizlikleri giderme yolunda mesafe almışlardır. Kapitalist toplumların vardıkları önemli bir merhale, refah toplumu olmuştur.(Genel Ekonomi ansiklopedisi, 1988, Fındıkoğlu, Z.F., 1965, Eröz, M.; 1973, Bell D., 1976)
KOTA METODU [İng. Fundamentalism]:
(Sociological Dictionary) :
Kavram aslına dönmek ve köklere inmek anlamını taşımaktadır. Bir bakıma radikalizmin (Bkz. Köktendincilik) dini hayatla ilgili bir yönüdür.Köktendincilik, Birinci Dünya Savaşı sırasında ABD'de ortaya çıkan bir dini akımdır. Protestan mezhebinde aşırı tutuculuğu ifade eder. (Bolay, S. H., 1996) Hıristiyanlığın aslına dönülmesini isteyen ve İncilin harfi hargine tefsir edilmesini ve elde edilen yorumun Hıristiyanların hayatında temel alınmasını ileri süren bir akımdır. Hıristiyan âleminde dünyevîlik ile uhrevîliğin arasındaki sosyal mesafenin açılması bu akıma güç vermiştir.Müslüman Dünyasında köktendincilik hareketleri İslâmın özünden kaynaklanan hareketler olayıp daha ziyade Batı emperyalizmine ve Batı müdahalelerine karşı doğan bir akımdır. Aşırı tepkiye sahip kitleleri şekillendirmektedir. Aslında İslâmı iyi kavrayabilmiş bir Müslümanın köktendinci olmasına da ihtiyaç yoktur. Çünkü, İslâm'da çok büyük bir yer tutan itikadî hükümlerin yanında, ahlâkî ve amelî hükümler de yer almakta ve bunlar bu bütünü teşkil etmektedir. İnanç dünyası ile sosyal hayat içiçedir. Ancak, İslâmın farklı yorum ve mezheplerine göre yaşayan toplumlarında İslâmla da ters düşen köktendinci hareketlerle ve eylemler görlebilmektedir. Bunlar bütün İslâm ülkeleri için genelleştirilmez. (Bkz. İslâmiyet)
KÖKTENCİLİK [İng. Radicalism]:
(Sociological Dictionary) :
(Bkz. Radikalizm)