TÂBİ
TABÎ'İYYECİLER (Tabî'iyyû
(Glosario Islámica) :
Canlılarda ve cansızlardaki, akıllara hayret veren intizâmı (düzeni) ve incelikleri görerek,bir yaratanın varlığını söylemekle berâber; öldükten sonra tekrar dirilmeği, âhireti, Cennet'i veCehennem'i inkâr edenler (red edip, kabûl etmeyen, inanmaya nlar).Kendilerini akıllı, ilim adamı ve hiç yanılmaz sanan dinsizlerden biri de tabî'iyyecilerdir.(İmâm-ı Gazâlî)İslâm âlimleri, kitaplarında, tabî'iyyecilerin ve maddîcilerin, Allahü teâlânın varlığınainanmayıp; "Âlem böyle kendiliğinden gelmiş ve böyle gidecektir" diyen dinsizlerin sözlerini vemüslüman olmayanların, İslâmiyet'e sokmak istedikleri uydurmalar ı, delîller ve tartışmalar ilereddederek hepsini susturmuşlar, din düşmanlarının hazırladıkları fitne ve fesâd ateşlerinisöndürmüşlerdir. Îmân edilmesi lâzım gelen şeyleri birer birer ve açıkça yazmışlar, bir taraftanda, bütün dünyâda olmuş ve kıyâmete kadar olacak her hâdise ve hareketin şer'î (dînî)hükümlerini pek doğru olarak, insanlığın önüne koymuşlardır. (S.Abdülhakîm Arvâsî)
TABÎB-İ MÜSLİM-İ HÂZIK
(Glosario Islámica) :
Mütehassıs (uzman) ve açıkça günâh işlemeyen müslüman doktor.Hasta, hastalığının artmasından veya iyi olmasının gecikmesinden yâhut şiddetli ağrıgelmesinden veya hasta bakıcı hastalanarak, onlara bakamayıp helâk olmalarından korkar ise,oruç tutmayıp sonra kazâ eder. Sağlam kimse, hasta olacağını çok zan eder se ve nehirtemizlemek gibi iş yaparken veya devletin emri ile çalışırken, çok sıcak veya soğuk te'siri ilehelâk olacağını ve kimsesiz olup hiçbir yerden yardım görmeyen kadın nafakasını kazanmakiçin çamaşır yıkamak ve yemek pişirmek ile helâk olacağını çok zannederek anlarsa, oruçtutmaması ve niyetli, oruçlu kimsenin orucunu bozması câiz olur, başka zaman kazâ eder. Çokzannetmek, ölüm alâmetlerini görmekle veya kendi tecrübesi ile yâhut tabîb-i müslim-i hâzıkınhaber vermesi ile anlaşılır. Kâfir ve fâsık, yâni büyük günâh işlediği bilinen tabîbe muâyene vetedâvî câizdir, tedâvî olunabilir. Fakat bunların sözleri ile ibâdet bozulmaz. Orucunu bozarsa,keffâret lâzım olur. (İbn-i Âbidîn)
TABÎÎ İLİMLER
(Glosario Islámica) :
Fen ilimleri, aklî ilimler.Din ile tabiî ilimleri karşılaştıracak olursak, hiçbir yerinde bunların birbirinden aykırı birbilgi vermediğini görürüz. Gerek din, gerek tabiî ilimler, bir muazzam yaratıcı olmadan budünyânın kurulamayacağını kabûl ederler. Tabiî ilimlerin bulduğu bütün yenilikler, bu muazzamyaratıcının varlığı ve büyüklüğü hakkında birer vesîkadır. Bâzılarının sandığı gibi, tabiî ilimlerintuttuğu yol ayrı değildir. Tabiî ilimler, bilâkis dînî inanç ve düşünceleri takviye ederler. (MaxPlanck)
TÂBİ
(Glosario Islámica) :
Uyan.Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki:Ey sevgili peygamberim! Onlara de ki: Eğer Allahü teâlâyı seviyorsanız ve Allahüteâlânın da, sizi sevmesini istiyorsanız, bana tâbi olunuz! Allahü teâlâ bana tâbi olanlarısever. (Âl-i İmrân sûresi: 31)Resûlullah efendimize tâbi olan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, O'na tâbiolmaksızın, birçok geceleri ibâdetle geçirmekten, kat kat daha kıymetlidir. Çünkü, kaylûleyapmak yâni öğleden önce biraz yatmak, Peygamber efendimizin âdet-i şe rîfesi idi. İslâmiyet'euymayan şeylerin hiçbirisini, Hak teâlâ sevmez, beğenmez. (Ahmed Fârûkî)İki cihan seâdetine kavuşmak, ancak ve yalnız, dünyâ ve âhiretin efendisi olan Muhammedaleyhisselâma tâbi olmağa bağlıdır. O'na tâbi olmak için, îmân etmek ve dînimizin emir veyasaklarını öğrenmek ve yapmak lâzımdır. (Ahmed Fârûkî)Bir mezhebe tâbi olmayanlar ya zındık (kâfir) veya mezhepsiz olurlar. (Hamdullah Decvî)Ehl-i sünnet, yâni Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olan kimsenin,ibâdetlerini dört hak mezhebden birine tâbi olarak yapması lâzımdır. Dört mezhebden birinetâbi olmayan kimse bid'at sâhibidir. (Tahtâvî, Ahmed Berîlevî)
TÂBİÎN
(Glosario Islámica) :
Hadîs-i şerîflerle medhedilen, Eshâb-ı kirâmdan sonra gelen şerefli nesil. Eshâb-ı kirâmıgörüp, onların sohbetinde bulunanlar. (Bkz. Eshâb-ı Kirâm)Eshâb-ı kirâm ile Tâbiînin îmânları hep aynı idi. İnanışları arasında hiç fark yoktu. Şimdiyeryüzünde bulunan müslümanların çoğu Ehl-i sünnet mezhebindedirler, yâni Resûlullahefendimiz ve Eshâbının yolundadırlar. Ehl-i sünnet îtikâdını ortaya koyan , Resûlullahefendimizdir. Îmân bilgilerini Eshâb-ı kirâm bu kaynaktan aldılar. Tâbiîn-i ızâm da, bu bilgileriEshâb-ı kirâmdan öğrendiler. Daha sonra gelenler, bunlardan öğrendiler. Böylece, Ehl-i sünnetbilgileri bizlere İslâm âlimlerinin kitaplarından nakil yoluyla geldi. (İbn-i Halîfe Alîvî)