HÂMME
Muhammed Sûresi
(Islamic Glossary) :
Kur'ân-ı kerîmin kırk yedinci sûresi.Muhammed sûresi, Medîne-i münevverede nâzil oldu (indi). Otuz sekiz âyet-i kerîmedir.İkinci âyetinde Resûl-i ekremin ism-i şerîfi geçtiğinden sûreye Sûret-ül-Muhammed denilmiştir.Ayrıca yirminci âyet-i kerîmede kıtale (adam öldürmeye) işâret olduğu için Sûret-ül-Kıtal dadenilmektedir. Sûrede Resûl-i ekreme inanan ve Hakk'a uyan mü'minlerin bağışlanacağı,bunların kavuşacakları Cennet nîmetleri, cihâddan kaçanların Allahü teâlânın gazâbınauğradığı, dünyâ hayâtının geçiciliği ve cimrilik yapanların kendilerine yazık ettiğibildirilmektedir. (İbn-i Abbâs, Taberî, Kurtubî, Râzî)Allahü teâlâ Muhammed sûresinde meâlen buyuruyor ki:Ey îmân edenler! Allahü teâlânın yoluna gider, O'nun dînine yardım ederseniz, O dasize yardım eder ve ayaklarınızı doğru yoldan ayırmaz. (Âyet: 7)Kim Muhammed sûresini okursa, Allahü teâlânın ona Cennet nehirlerinden içirmesihak olur. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Muhammed-ül-Emîn
(Islamic Glossary) :
"Doğru sözlü ve güvenilir" mânâsına Peygamber efendimizin lakabı.Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğu kendisine bildirilmeden önce ve sonra hiçyalan söylemediği, bunun için de düşmanları arasında bile Muhammed-ül-emîn adıyla meşhûrolduğu güneş gibi meydandadır. İslâm düşmanlarının taşkınlıkları gözlerini kör etmiş ve okadar karartmıştır ki, bu açık hakîkati saklayacak kadar alçalmışlardır. (İmâm-ı Gazâlî)Mükemmel bir insan olduğunu bütün dünyânın tasdîk ettiği Muhammed aleyhisselâma sonderece dürüstlüğü ve sadâkati (doğruluğu) sebebi ile en büyük düşmanları dahiMuhammed-ül-emîn derlerdi. (Kürschner)Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem otuz beş yaşındayken yağan yağmur veseller Kâbe'nin duvarlarını yıpratmıştı. Mekkeliler, binâyı yeniden inşâ etmeye başladılar.Hacer-ül-esved taşını yerine koyma sırası gelince; her kabîle onu koyma şerefine kendisikavuşmak istediğinden aralarında tartışmalar büyüdü. Dört beş gün süren bu anlaşmazlıksebebiyle neredeyse kan dökülecekti. Sonunda orada bulunanlar, Benî Şeybe kapısı tarafındanilk gelen kimsenin hakemliğini kabûl etmeye karar verdiler. O kapıdan girecek kimseyibeklemeye başladılar. O sırada Muhammed-ül-emîn lakabıyla bilinen ve hep kendisine güvenilirdedikleri Muhammed aleyhisselâm kapıdan girdi. İşte Muhammed-ül-emîn O'nun hükmünerâzıyız dediler. Peygamber efendimiz bir örtü üzerine Hacer-ül-esvedi koyup her kabîleden birkişiye tutturarak taşı yerine yerleştirdi. Böylece büyük bir anlaşmazlık Muhammed-ül-emîninhakemliğiyle son buldu. (Molla Miskîn, İbn-i Hişâm, Abdülhak Dehlevî)
Nûr-ı Pâki Muhammedî
(Islamic Glossary) :
Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) temiz, mübârek nûru.Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem her nereye gitmek murâd eylese, O'nunnûr-ı pâki, kendinden evvel varırdı. Her kimin yanında dursa mübârek boyu, dört parmak kadaryüksek görünürdü. (Kutbüddîn İznikî)
ŞECERE-İ PÂK-İ MUHAMMEDÎ
(Islamic Glossary) :
Muhammed aleyhisselâmın mübârek, temiz soy kütüğü, soy ağacı.Allahü teâlâ Şecere-i Pâk-i Muhammedî ile ilgili olarak meâlen buyurdu ki:Sen, yâni senin nûrun hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır. (Şuarâsûresi: 219) (Senâullah Dehlevî)Şecere-i pâk-i Muhammedî'nin ilk ferdi Âdem aleyhisselâmdır. Peygamber efendimizinsallallahü aleyhi ve sellem nûru, babadan oğula geçerek mü'min olan Târûh'a, (İbrâhimaleyhisselâmın babası) ondan da İbrâhim aleyhisselâma, sonra oğlu İsmâil aleyhiss elâma geçti.Ondan da evlâdlarından Adnan'a intikâl etti. Şecere-i pâk-i Muhammedî'de bulunan ve babasıAbdullah'a kadar olan dedeleri şunlardır: Adnan, Mead, Nizâr, Mudar, İlyas, Müdrike,Huzeyme, Kinâne, Nadr, Mâlik, Fihr, Gâlib, Lüveyy, Ka'b, Mürr e, Kilâb, Kuseyy, Abd-i Menâf(Mugîre), Hâşim (Amr), Abdülmuttalîb (Şeybe), Abdullah bin Abdülmuttalîb. (AltıparmakMuhammed Efendi)
Vilâyet-i Muhammediyye
(Islamic Glossary) :
Peygamber efendimizin kendine mahsûs vilâyetle birlikte bütün peygamberlerin vilâyetlerini(evliyâlık derecelerini) kendisinde toplamış olması. Vilâyet-i Mustafaviyye de denilir.Peygamberlerden birinin vilâyetine kavuşmak, Vilâyet-i Muhammediyye'nin bir parçasınakavuşmaktır. (Hâce Behâeddîn Buhârî)